İsveç’in NATO’ya üyeliğini onayladık. İşin ilginç yanı böyle önemli oylamanın yapılacağı bir gün de mecliste sadece 346 milletvekilinin olmasıydı. 600 vekilin bulunduğu mecliste ortalama 250 vekilin daha önemli işleri olsa gerek(!) AK Parti ve MHP’nin evet oyu vermesini doğru bulmasam da bir yere kadar anlayabiliyorum. Peki, CHP’ye ne oldu da iktidara hem de yerel seçim öncesi gıcıklık yapma şansı varken evet oyu verdi. NATO deyince akan sular duruyor demek ki…
İsveç’in NATO üyeliği umurumda değil, hatta NATO’nun kendisi de. NATO’ya üye olduğumuz günden beri hiçbir faydasını görmedik, ettiğimiz zararlar yanımıza kâr kaldı. NATO üyesi olmamıza rağmen Kıbrıs barış harekâtı sırasında bizzat ABD tarafından ambargoya maruz kaldık. Terörle mücadelemize bırakın destek olmayı, sürekli köstek oldular, olmaya da devam ediyorlar. Yaşadığımız her darbe, darbe girişimi, muhtıra vb. millet iradesine kast edilmesinin ardında mutlaka NATO parmağının olduğu ortaya çıktı. 15 Temmuz hain darbe girişimine kalkışanların ilk sözü NATO’ya bağlılıklarını bildirmek olmuştu. Çünkü NATO demek özünde Amerika’nın çıkarlarının korunması demektir.
Aslında bu kadar yazıp çizmeye gerek yok. NATO gerçekten iyi bir şey olsaydı bizi almazlardı. Gerek Birleşmiş Milletler, gerekse de NATO’nun bugüne kadar hiçbir faydasını göremedik. Öte yandan ekonomik anlamda bize katkı sağlayabilecek olan Avrupa Birliğine ise bizi bir türlü almıyorlar. Bu saatten sonra da almayacaklar. İmkân olsa da NATO’dan çıkabilsek ülkemiz için daha faydalı olur. Peki, öyle veya böyle NATO konusunda kritik bir karar alma noktasında son sözü söyleyen olurken istediğimizi alabildik mi? Görünüşe göre F-16’ları ABD’den alacak gibiyiz. Son anda bir film çevirip, yeni bahane bulmazlarsa tabii.
İsveç’ten somut adımlar görebilecek miyiz belli değil. İsveç Avrupa’da teröre destek veren ülkeler arasında ön plâna çıkıyor. Gerek PKK’lı gerekse de FETÖ’cü çok sayıda terörist İsveç’te yaşıyor. El altından PKK’ya silah yardımları bile var. Bunlar iade edilmediği sürece bir şey kazanmış sayılmayız. İsveç’in teröristlere önce kaçın deyip sonrasında operasyona başlamasını önlemeliyiz. İsveç’te yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’e yönelik çok sayıda saygısızca eyleme imza atılmıştı. Bu konu da inşallah bir daha gerçekleşmemek üzere kapanmıştır.
Öte yandan İsrail’in soykırım suçlaması ile yargılanma kararının alınması ilginç oldu. Açıkçası bu kadarını beklemiyorduk. Yaptırım gücünün çok fazla olmadığı kararın yansımalarını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Lakin İsrail’e yönelik dokunulamaz, kimse başa çıkmaz mitinin dağılmak üzere olması sevindirici. Kararın ardından kişiler değil doğrudan İsrail devleti hesap verirse çok daha iyi olur. Bu arada inşallah Gazze özelinde Filistin’in nefes alması sağlanabilir. İnsanlar dünyanın gözü önünde açlığa mahkûm ediliyor. Elimiz kolumuz bağlı izliyoruz. Toplanan yardımların ulaşmasını bile sağlayamayan sözüm ona Müslüman ülkelere bu kadar ayıp yeter diyeceğiz de utanmaları yok. Ancak ABD ve İngiltere izin verirse harekete geçebilirler.
Filistinli kardeşlerimizle dayanışma noktasında dualarımızın yanında boykot kararlılığımızın önemi de artıyor. Çünkü başarıyoruz. Boykot meselesini anlık tepkiden bir yaşam tarzına dönüştürdüğümüzde daha da başarılı olacağız. Zarar eden firmaların sesi artacak, dünyanın ekonomik yönden hali ortadayken kimse İsrail’in yanında yer alıp zarara uğramayı göze alamayacak. Bir kola, bir kahve ve hamburger ile başlayan boykot bugün çok farklı noktalara ulaştı. İnternetten boykot edilecek firmaların listelerine çok rahat ulaşılabiliyor. Sadece İsrail veya Amerika ürünleri değil, yerli üretimi olan her ürünün karşısındaki yabancıyı boykot edelim, ülkemiz kazansın. Boykotu küçümseyen, ruhlarını batılı efendilerine satmış ev zencilerinin sözlerine ise kulak vermeyin. Çünkü boykot amacına ulaştıkça moralleri bozuluyor, daha çok seslerini çıkarmaya çalışırken saçmalıyorlar.
Dünya adı konulmamış bir savaşın içerisinde küçük cepheler de büyük mücadeleler veriliyor. Bu nokta da ülke olarak attığımız adımlara dikkat etmeliyiz. Ezberlerin bozulduğu bir ortam da cesaretle ilerlemeliyiz. ABD, Birleşmiş Milletler, NATO, AB, Avrupa bugün çok farklı anlamlara geliyor. Yaldızları döküleli çok oldu. Geçmişlerinin ekmeğini yiyorlar. Yeni bir düzen kurulurken sağlam durup, doğru ilerlemeliyiz. İçeride ne kadar az sorunumuz olursa dışarıya karşı o kadar güçlü durabiliriz. Bu nokta unutulmamalı.