Yaşım beş mi Allah’ım altı mı, mahallenin çocuklarıyla bizim evin sokağında çelik çomak oynuyoruz. Ne kadarını hatırlarsa işte insan o yaşlarda… Yara bere içinde dizlerim, çamur bulaşığı ellerim, ceplerimde üç tane misket, babamın getirdiği şekerlemeler, annemin yemekleri… İnsan o yaşlardan daha çok hislerini anımsıyor olmalı. Korkularını, heyecanlarını belki babasının ellerinde güveni, annesinin kucağında şefkati, merhameti, sevgiyi…
Neden bizim sokakta oyun oynuyoruz hep? Taş döşeli, dar ve serin… Araba desen küçücük yer, ayda yılda bir geçiyor o da bize heyecan oluyor. Top dışarıya bir yere kaçmıyor ve annem bana ne verirse çocuklara da veriyor. Sokağına güven duymalı insan, tanıdık kapısı olmalı. Kaç tane kaldı tanıdık kapısı insanın…
Yaşım dedim beş mi altı mı işte çocuğum ya henüz hoşuma gidiyor zaten bu durum. Babam kucağına alıp seviyor, annemin dizine yatırıp uyutuyor.
Çelik çomak oynuyoruz, sokağı çocuk sesleri kaplamış. Hiç kimse rahatsız değil bu seslerden ve hiç kimse ötede oynayın demiyor. Sokaktan geçen amcalar başımızı okşuyor, kimisinin elinde üç beş sakız, kimisi balon veriyor bize. Bizimle oyun oynayan bile var, hele sokağın başında bakkal amca her misket oynayışımızda bizi ütüyor ve sonra tüm misketleri bize dağıtıyor. İleride bir gün “çocukluğumun geçtiği o sokak var ya” diye başlayacak mıyım ben de sohbete kim bilir?
Biz böyle oyuna dalıp gitmişken, evlerin kapıları açılıp birer birer teyzeler çıkıyor, dükkanlardan amcalar geliyor. “Yağmur” diyorlar, yağmur yok, susuzluktan kırılıyor ekin, hasat olmayacak, kuraklık diyorlar, Allah vermeye afetinden diye dua ediyorlar.
Yağmur evet ne çok severim yağmuru, yağmurda oynamayı, pencereden bakıp izlemeyi, cama vuran damlalarla hayal kurmayı. Çocuklarla sokağın sonundaki ceviz ağacının altında saklanıp masallar anlatmayı… Ne demek sahi “yağmur yok” ne demek kuraklık?
Bakkal amca duaya gidilecek diyor, hoca haydin komşular diye ünlüyor. Annem geliyor aklıma, dua deyince annem geliyor ve haminnem aklıma. Başımı okşayıp dudaklarının kıpırdaması, haminnemin “Allah afatından saklasın” deyişlerini hatırlıyorum dua deyince.
“Mahalleli yağmur duasına çıkacak” diyor sokağın ve biz çocukların abisi. Mustafa’nın annesi oğlunu çağırıyor “haydi sen de gel” diye. Hoca, çocuklar da gelsin, yavrucaklar, masumdur onlar, Rahman onların duasına icabet eder diyor.
Anneme koşuyorum, annem yağmur duasına çıkılacak diyor. Dua edilecek, dua edilirse Allah duyar demişti, dua edene yardıma koşar, ses verir, isteyene verir demişti babam. Annemin dizi dibinde seccadesine uzanır, hacdan gelmiş mis kokusunu içime çekerek annemin duasını dinler, ellerini yüzüne götürünce sevinirdim. Duanı da dua için döndüğün yüreğini de görür bilir Rahman.
Mahalleli, sokağın sakinleri ne kadar çocuk varsa tutup ellerimizden yakındaki açıklık alana kırlık alana götürmek için yola çıktılar. Yağmur duası edilecekse yağmur yağmalı diye geldi aklıma, çocuğum ya inanırım ben duaya. Annem öyle dedi çünkü inanarak iste, inan da iste.
Durun dedim beni bekleyin, duyanlar dönüp baktı bana… Koşup eve, çaldım kapıyı, kapıyı açar açmaz annem, kapının arkasında daim duran şemsiyeyi alıp döndüm. Bir tek benim elimde şemsiye vardı çünkü yağmur yağacaktı.