Vicdan, insanın görgü ve bilgileriyle kendini yargılama yetisidir.
Vicdan, kişiye, eylemleri hakkında yargılayarak, onaylayarak, hesap sorarak, suçlayarak hükümler veren öznel bir bilinçtir.
Vicdan, insana hata ve doğruyu bildiren bir iç sestir.
Vicdan, insana iyi ve kötüyü gösteren en iyi yol gösterici, en iyi pusuladır.
Vicdan, neyin doğru neyin yanlış olduğunu bildiren gerçek ve tek ahlak hocasıdır.
Vicdan, hata ve doğrunun sınırını belirleyen, uyumak bilmeyen, kişiyi her an, her yerde izleyen, kişinin niyetlerine göre yargılarda bulunan bir hâkimdir.
Vicdan, insanın bütün duygu ve düşüncelerini, bu duygu ve düşüncelerdeki maksat ve niyetleri adım adım izleyen, hiçbirisini kaçırmayan; hatır, gönül, hoşgörü, merhamet, dostluk, iltimas vb. tanımadan yargılayıp sorumluluğu takdir eden her zaman uyanık bir hâkimdir.
Vicdan, ruhun İlahi irade yasalarının yüce bir ses tarzında yansıdığı, İlahi İrade yasalarının gereklerini bildiren bir yeteneğidir.
Görüldüğü gibi vicdanın birçok tanımı yapılmıştır.
İnsanda doğuştan mevcut olan ve adına vicdan denilen bir yetenek vardır. İnsan bu yetenek sayesinde iyi ve kötüyü, faydalı ve zararlı olanı birbirinden ayırt ettiği gibi, iyiyi eylem haline getirmenin yararlı, kötüyü eylem haline getirmenin de zararlı olduğunu hisseder. Bu sebeple, iyilik yaptığı zaman iç dünyasında bir sevinç ve mutluluk, kötü bir şey yaptığı zaman da iç dünyasında acı ve hüzün hisseder.
Zaman içerisinde vicdan dediğimiz bu duygu, eğitim ve öğretim faaliyetleriyle olgunlaşacağı gibi, kötü bir çevre ve alışkanlıkların etkisiyle de körelebilir hatta yok olabilir. Kaldı ki, vicdan adı verilen bu duygu ve yetenek, salt kendi başına her zaman doğruya ulaşamayabilir. Bazen kötü muhit, yanlış din ve ahlak eğitimi, cehalet ve kötü geleneklerle kuşatılmış kişilerin vicdanı, yanlış işler yapmaya yol açabilir. Onun için mutlaka vicdan denilen bu yetenek, ekmel din olan İslam’ın değerleriyle desteklenmesi gerekir. Böylece vicdan denilen bu yetenek, dinin rehberliği ve ahrette hesap verme sorumluluğu sayesinde doğru karar verebilir.
Özellikle âhirrette hesap verme inancı kalmamış olan insanlarda adalet ve merhamet gibi duyguların yerini zulüm ve hazcılık alabilir. Bu durum, insan hayatında, insanı insanlığından çıkaran işler yaptırabilir. Çünkü vicdanı körelmiş ve kararmış bir kimsede manevi anlamda kalp yoktur. Kalpsiz bir insan ya da toplum, insanlık için felaketler üretir. Vicdan azabı bile, az çok dini ve ahlaki değer sahibi olan insanlarda önplana çıkar.
Bugün Suriye’de zalim Esed ve şürekâsının ve Siyonist İsrail’in işgal edilmiş Filistin topraklarında yaptıklarına baktığımız zaman ölüm kusan savaş makinalarıyla binlerce günahsız ve masumların hayatları yok ediliyor. Bu ne biçim vicdandır ki, bütün bir dünya ayağa kalkmasına rağmen vicdandan nasipsiz Esed ve şürekâsının ve zalim İsrailli yöneticilerinin yüzleri bile kızarmıyor. Elbette bu masumlara yapılan kötülüklerin hesabı ahrette mutlaka sorulacaktır. Biz istiyoruz ki bu hesap uluslararası savaş suçluları mahkemesi tarafından da sorulsun. Hiç olmazsa, dünyanın vicdanı bir nebze ferahlar. Elbette, zulümle yatıp zulümle kalkanlar için Allah’ın dünya ve ahrette çetin bir azabının olacağına inanıyoruz. O, kendi işini kendi bilir. Bize düşen görev, bütün bir insanlığı vicdansızlar karşısında vicdan isyanına çağırmaktır.
Unutmayalım ki, vicdansızların zulümleri karşısında susanlar, İlahi yasa gereği, o suça ortak olmuş sayılacağından aynı akıbete uğrayacaklardır.