Türkiye, gerek ülke içinde gerekse de sınırları dibinde yaşanılan gelişmelerle çok önemli bir dönemi yaşıyor… Ülkemizde yaşanan terör hadiseleri 90’lı yılların terörizminin amaçlarından daha farklı ve bölgeden farklı bir bağlamda değerlendirilemeyecek bir gerçeklikte tezahür ediyor…
ABD’nin, Rusya’nın ve İran’ın bölgede açıktan bu savaşa dâhil olmaları durumun ciddiyetini göstermesi bakımından önemli bir göstergedir…
Türkiye, tüm bu gelişmelere karşın kendi ulusal güvenliğini riske atacak adımlara izin vermemek için dimdik dururken, ülkemize yönelik terör saldırıları bu dik duruşu kırmaya, küresel güçler kendi planlarını bölgede hayata geçirmek için önüne engel olarak gördükleri iradeyi yok etmek için kullandığı aşikâr hale gelmiştir…
Böyle bir dönemde Türkiye’nin en büyük talihsizliği ise, basiretsiz bir muhalefete mahkûm olmasıdır… Türkiye’nin yaşadığı birçok sorunun özünde, muhalefetin hükümeti halkın nazarında itibarsızlaştırmak adına birtakım hukuk dışı olaylara kayıtsız kalması, milli menfaatleri öncelemek yerine parti menfaatlerini ön planda tutması yatmaktadır…
Ankara’da yaşanan terör saldırısı sonrasında HDP Eş Başkanının devleti ‘katil’ olarak itham etmesine dahi, diğer muhalefet partilerinden hiçbir eleştiri gelmemiş olması bu bakımdan çok dikkat çekici bir gelişmedir…
Milliyetçi olduğunu iddia eden bir partinin lideri ile, terör örgütlerine sırtını dayayan bir partinin eş başkanı, aynı şiddetle devletin zirve makamını hedef alıyorsa bir tersliğin olduğu aşikardır..
Tüm bu yaşanılanları dikkatlice izleyip doğru yorumlayamaz isek, hem ülkenin şu an içinde bulunduğu durumu anlamaktan uzak oluruz hem de, siyasi tercihlerimizde hataya düşebiliriz.
Türk siyasi hayatında, Adnan Menderes, Turgut Özal, Necmettin Erbakan ve Recep Tayyip Erdoğan’ın ortak özellikleri ‘’hırsızlıkla’’ itham edilmiş olmalarıdır… Ne var ki, Türkiye’nin gerek ekonomik gerekse sosyal refah bakımından en çok gelişme kaydettiği dönemlerde bu liderler döneminde olmuştur…
Bu liderlerin bir diğer özelliği ise, halktan yana olmaları, halkın içinde olmaları, yani kısaca milli bir çaba içinde olmalarıdır… Muhafazakâr olmaları ise en önemli ayrıntılardan biridir… Dolayısıyla bu liderler için sarf edilen ‘diktatör, hırsız’ gibi itham ve iftiraların ne amaçla yapıldığı çok açık bir biçimde ortadadır..
Merhum Necmettin Erbakan’ın bir sözü benim için çok önemlidir: ‘’Siyasetle ilgilenmeyen Müslümanı, Müslümanla ilgilenmeyen siyasetçi yönetir’’
Gerek bölgemize gerekse toplamdaki 57 İslam devletlerine baktığımızda, yönetimlere azınlıkların getirildiğini görmekteyiz, bundan dolayıdır ki, İslam dünyası bir parçalanmışlık yaşıyor… Müslümanlar, yaşanan olayları dikkatlice izleyip tahlil edemediği için ya yanlışlıklara sürükleniyor ya da, muhafazakâr siyasetçiler gayri hukuki şekilde sistem dışına itilirken halk gerekli tepkiyi veremiyor…
1 Kasım seçimleri bu minvalde Türkiye ölçeğinde yaşanan bu kısır döngüyü ilelebet kırmak için adeta bir dönüm noktasıdır… Halkın iradesini algı operasyonlarıyla gasp etmek isteyenlere, bölgemizdeki ülkelerin sınırlarını yeniden çizmek isteyenlere, terörle ahkâm kesmeye çalışanlara karşı en güzel cevap ancak 1 Kasım seçimleriyle verilecektir…
Unutulmamalıdır ki, oy kullanmak vatandaşlık görevi olduğu gibi büyük bir sorumluluktur aynı zamanda… Eğer bu ülkeye faydası olacak insanları vereceğimiz oy ile desteklemeyerek iktidara zulüm eden bir yönetimin gelmesine vesile olursak, bunun vebalini her iki cihanda da vermek durumunda kalırız.
1 Kasım’ın ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olması duasıyla,
Selametle…