Geçtiğim yerlerde savaş kazanmış bir komutan gibi karşılanıyordum. Artık evrendeki herkesin gözünde bir kahramandım… Tüm yıldızlar sevgiyle bakıyordu, güneş gülümsüyor, ay selama duruyordu… Gezegenlerin sevincini görmeliydiniz. Göktaşlarıyla birlikte bana iltifatlar yağdırıyorlar, hep birlikte alkış tutuyorlardı…
Uzaya ilk çıktığım günden beri bana mihmandarlık yapan, sitare’m,zühre’m yanıma gelerek beni bağrına bastı…
Zaman nede çabuk geçmişti… Herşey çok güzel hoştu ama içimde buruk bir hüzün vardı… Artık ailemin yanına dönme zamanıydı… Annem kesin çok merak etmiştir beni…
-Zühre’m; adaşım sen artık bu evrenin kahramanısın… İyiyle kötünün arasındaki en uzun savaşı yine iyiler kazandı, senin sayende…
Bu Kabil ile Habil’in, Mazlumla Zalimin, aydınlıkla karanlığın savaşı...
Dünyada böyle değil miydi sanki? İnsanlarda kendi aralarında sürekli savaşın içindeler… Bu tüm evrenin kanunu; iyiyle kötünün mücadelesi...
Zühre’m soluklanmadan konuşuyordu;
-Adaşım biliyorum ki aileni çok özledin. Burada sürekli yaşaman imkansız ama gitmeden önce senin için sana özel bir yer hazırladık
-Askeri üs gibi bir yer mi?
-Hayır Zühre’m gel benimle…
Venüs’le birlikte gösterişli bembeyaz bir kapıdan girdik… Gördüğüme inanamadım… Bana ucu bucağı olmayan bir gülşen hediye ediyorlardı… Yok yok burası bir gülistandı kırmızı, sarı, mor güller menekşeler, şakayıklar, erguvanlar ve ismini bilmediğim rengarenk çiçekler…
Çiçeklerin güzelliğinden ve rayihasından adeta sarhoş olmuştum… Çiçekleri çok sevdiğimi biliyordu Zühre’m… Teşekkür etmek istedim ama konuşturmadı bile Sitare’m…
-O çiçekler zaten senin yüreğinin çiçekleri… Sen gönlünde dünyadan getirdin o çiçekleri…
Ayrılık vakitleri gelmişti Zührelerin…
-Zühre’m, minik adaşım gülistanındaki güllerini unutma yine gel şenlendir arkadaşlarını…
-Her gün batımında seninle ilk söyleştiğimiz ağacın altında bekliyor olacağım…
Evime dönüyordum
Safir taşı gibi görünen evime, dünyama. Bana mavi mavi gülümsüyordu, oda biliyordu sanıyorum bir kahraman olduğumu ve sabırsızlanıyor gibiydi.
- Oda ne? Olamaz… Merdivenin basamakları koptu birden… Düşüyordum
-İmdaaaat
Büyük bir gürültü koptu. Düşmüştüm artık…
Gözümü açtığımda ilk gördüğüm hasırla örtülmüş tavanımız ve başucumdaki annemdi…
Yataktan düşmüştüm… Rüyada mıydım yoksa? Hayır tüm bu yaşananlar rüya olamazdı?
Annem; koyun otlatırken uya kalmışsın deden getirdi dedi ama…
Evet gördüklerim bir rüyaydı belki ama ömrüm boyunca bir daha asla unutamayacağım bir rüya…
Yada Zühre’m bunu bir rüya olarak hatırlamamı istedi… Kim bilir?