6+1‘lik masanın mutabakat metninin ardından masanın küçük ortaklarından Babacan’ın Avrupa’dan aferin beklemesine şaşırmadık. Çünkü masanın kuruluş felsefesi Avrupa ve ABD’nin onayıyla yönetimin başına geçmek. Yeni değil uzun yıllardır ABD ve Avrupa onlara bu fırsatı verebilmek için ülkemizin altını oymaya devam ediyor. Vatandaşın yumuşak karnı ekonomi olduğu içinde salgın saçmalığı ile birlikte yüklenebildikçe buradan vurmaya çalışıyorlar. İlk defa başarmanın kıyısına geldiler. Olmaz ama iktidara gelecek olurlarsa bu vizyonları, karakaş, gözlerinden dolayı değil, ekonominin düzelme umudundan olacaktır. Hükümetin bu oyunu bozmak için önünde yaklaşık üç ayı var. Somut adımlarla vatandaş ikna edilebilir.
Bu seçimin başrolünün ekonomi olacağı uzun süredir belli. İktidarın 20 yıllık süreçte yaptığı binlerce yatırım, savunma sanayindeki atılan adımlar, yerli otomobil projesi, Akdeniz ve Karadeniz’deki keşfedilen enerji kaynakları, başörtüsü sorunun çözülmesi, Ayasofya’nın tekrar ibadete açılması gibi tarihi gelişmeler ekonomi parantezinde kaybolup gidiyor. Seçim meydanında iktidar haklı olarak 20 yıllık süreçte yaptığı maddi, manevi yatırımları anlatacak lakin seçmenin beklentisi geçmişten ziyade geleceğe bakmak. İnsanoğlu nankördür, sürekli bir şeylerin hayalini kurar, kurduğu hayal gerçekleşince bir süre sonra sıradanlaşır. Hep daha fazlasına olan istek bitmez. Halkın önemli bir bölümü iktidarın 20 yıllık süreçteki icraatlarını takdir edip, desteğini de esirgemiyor. Diğer yandan ekonomik anlamda oluşan sorunlar da bir türlü çözülemiyor. Bu anlamda hükümet sürekli yeni adımlar atıyor ama sorunun kaynağına inilemediğinden geçici pansumanlarla bir yere kadar idare edilebiliyor.
Sorunun kaynağı yüksek döviz kurudur. Döviz fiyatları bu şekilde yüksek olduğu, liramızın alım gücünün düşük kaldığı sürece yaşanılan ekonomik sıkıntıya çözüm bulmak zor. Maliye Bakanı’nın açıklamalarına bakarsak hükümetin döviz kurunu düşürmek için ekstra bir çaba içerisine girmeyeceğini görüyoruz. Çünkü ihracat öncelikli görülüyor, ihracatçılarımız aşırı değerli liranın ihracata zarar vereceğini söylüyormuş falan. Dolar ya da Euro iki lira seviyesinde olsa dedikleri doğru diyeceğiz de birisi 19 lira sınırında, diğeri 20 lirayı geçti(!) İhracatçının kazancının ekonomimize katkısını vatandaş hissedemiyor. Enflasyonun rakamsal olarak düşmesinin de piyasada bir karşılığı yok. Üreticinin de, tüketicinin de gözü döviz kurunda.
Maalesef 90’lı yıllarda olduğu gibi döviz üzerinden fiyat belirmeye geri döndük. O yıllarda evler açık açık döviz üzerinden satılırdı, şimdi onun lira karşılığı isteniyor. Adam arabasını satarken fiyatını bu arabayı aldığımda şu kadar dolar ediyordu, şimdi onun güncel karşılığı bu diye belirliyor. Vatandaş da kendine göre haklı, kazancını enflasyona karşı korumanın başka bir yolu yok. Hükümetin, asgari ücrete, memura, emekliye yaptığı zamlar daha insanların eline geçmeden eriyor. Çünkü yapılan zam oranında gıda ve tüketim maddeleri güncelleniyor. Alım gücü yükselmediği sürece asgari ücretin 10 bin lira olması bile bir şey ifade etmez. Sadece rakamlar değişir. Keşke asgari ücret yeniden üç bin lira olsa ama ekmekte bir lira, bir litre sütte dört lira olsa. Yapılan yama söküğü kapamaya yetmiyor anlayacağınız…
Formülü nedir bilemeyiz ama neticede dövizin ateşinin bir şekilde düşürülmesi gerekiyor. Diğer türlü ekonomi de kalıcı istikrar mümkün değil. Enflasyon rakamlarına kimsenin bir güveni yok. Çünkü ne markette, ne çarşı, pazarda, ne de akaryakıt ve enerji fiyatlarında bunu göremiyoruz. Vatandaşın daha aday bile belirleyememiş masaya olan güveni gün geçtikçe azalıyor. Hükümet, lehine olan rüzgârı ekonomiyi toparlayarak tam anlamıyla arkasına alabilir. Seçime kadar bir düzelme olmazsa bıçak sırtı bir duruma da dönebilir.
Hükümetin ABD’ye, Avrupa’ya selam çakmaya, onlardan onay, aferin almaya ihtiyacı yok. Türkiye o günleri aştı. Fakat kritik bir virajdayız, virajı sağlıklı bir şekilde dönmenin yolu ekonominin düzelmesidir. Hükümet, vatandaşa hizmet etmek için vardır. Vatandaştan onay, aferin olmanın yolu da kısa vadede ekonomiyi toparlamaktan geçiyor. Ekonominin toparlanması da ancak liranın değerlenmesi ile olacaktır. Kimin aferin alacağını bekleyip göreceğiz.