Bir kimse zerre kadar iyilik yaparsa onu görür /zilzal 7/
İnsanı insan yapan, insanlığının farkına vardıran en güzel haslettir ‘’İYİLİK’’...
İyilik yapmayı her nedense sadece ‘maddi yardımda bulunmak’ olarak algılar ve sadece oraya hapseder tüm insanlar…
Resülullah dışında… Çünkü bir tek o ‘Servetini infak etmekten, yolda insanlara eziyet veren bir taşı kaldırmaya hatta bir tebessüme kadar geniş bir yelpazede’ gören ve iyiliğin tanımını bu şekilde yapan ilk ve tek insan olmuştur insanlık tarihinde…
Oysaki ‘O’nun anlattığı gibi muhtaçlık sadece maddi eksikliklerden doğmaz ve bu yüzden de sadece ‘nakdi’ değildir ‘İyilik’... Yalnızlığa hapsedilenler, uzun süre hiç aranıp sorulmayan kapısı çalınmayan ve hayatla arasına set örmüş, kapıların ardında ümitsizce ve hüzünle bekleyen bir kalbi sevinç çığlıklarına boğmaktır iyilik, aynı zamanda… Saçlarının arasında anne eli dolaşmamış, başına baba avucu değmemiş boynu bükük başları okşamaktır ‘iyilik’… Karşına gelip derdini dökenin derdini dinleyip, yükünü hafifletmek hatta bazen sadece yan komşuna bir tas sıcak çorba götürerek ‘’aklımdasın’’ mesajını verebilmektir iyilik…
En küçük bir yardımda bulunduğunda dahi tarifsiz sevinçle göklere uçuran, çorak ve yıkık bedenimizi tazeleştiren yeniden yeşerten bir haslettir iyilik..
Öyle karanlıklar vardır ki, aka çeviren, ahlakı güzelleştiren, izole edilmiş kişilikleri yeniden kazandırandır iyilik… Ve böylece birbirine yabancı insanları, birbirinden bağımsız toplulukları ‘koca bir aileye’ çeviren aksiyonun adıdır İyilik…
Globalleşen dünyanın çarkına takılan birer birey olmaktan kurtaran, kendimize dahi faydamızın olmadığı şu zamanda zarardan çeviren, gülümsemenin dahi sadaka olduğu bir güzelliktir iyilik...
Her şeyden önce BEN merkezli düşünceden sıyırıp SEN olabilmektir... Gerek ‘insan’ olmanın gerekse ‘İslam’ olabilmenin en önemli göstergesi değil midir her türlü ihtiyaç ve keyfi istekler de ‘önce’liği karşı tarafa verebilmek… Ve nefsinle mücadele de yenme-yenilme pozisyonunun en önemli göstergesi değil midir? İyilik…
Küçükken annem ve babam bizlere bunu öğretmeye çalıştıklarında çok öfkelenirdim aslında. Karşı taraf kim olursa olsun mutlaka bizden daha mühimdi… Her şekilde ve koşul ne olursa olsun onların ihtiyaçları giderilecek, işleri görülecekti... Çocukluk aklıyla ayrımcılık olarak algılardım.. Şimdi daha iyi anlıyorum ki, bu ayrımcılık! davranışıyla bize –aslında sadece bize de değil, tüm topluma, tüm millete, tüm ümmete hatta tüm insanlığa- ne büyük iyilik yapmışlar… Hiçbir eğitim sisteminin kazandıramayacağı bir güzellik tohumu serpmişler gönüllerimize…ALLAH onlardan razı olsun ebeden..
Bizler mayası iyilikle yoğrulmuş bir milletin nesliyiz elhamdülillah… ‘İyilik yapın ki iyilik bulun’ düsturuyla hatta daha da ilerisinde iyilik yapın ve karşılığını ücret olarak değil sadece Allah rızası olarak bekleyen bir toplum, hiçbir zaman yıkılmaz, maddi ve manevi değerlerini asla kaybetmez… Her şeyden önce bizler , yardım etmeyi kendine vazife edinen, her zaman veren el olmasa da, veren el ile alan el arasında köprü olan, yani bir şekilde iyiliği kendine ‘hal’ edinen bir toplumuz...
Bu çok büyük bir nimet…
Samimice, sevgiyle, merhametle, coşkuyla yapılan her eylem diriltir bizi... Kulluğumuzu şereflendirir, mutluluk ve güzelliğe dair her şeyi sunar... Öyleyse kendimizi bu harika ‘halden’ mahrum bırakmayalım, iyiliği bir yaşam felsefemiz haline getirelim inşaallah...
Ramazanlar bunun için en iyi fırsatlardan biri… Her şeye rağmen iyilik ve yeniden diriliş için en büyük fırsat… Ramazanları da belki en çok bu yüzden seviyorum…
İyilik yapın, iyi kalın.