İnsan iletişiminin anlık sonucu, kanaat oluşumudur ve ilk kanaat, bütünüyle zandır.
İlk iletişim mesajlarıyla, bir kişinin, muhatabı olan kişi hakkındaki ilk kanaatinin daha kalıcı olduğu yönünde akademik çalışmaların varlığı da bilinen bir gerçektir.
Zandan kaçınmayı tavsiye eden bir inancın mensupları olarak, bu hususta daha hassas davranma mesuliyetimiz de ortadadır.
Geçmiş dönemde şu tespiti yapmış ve yazmıştık:
Esas olan hüsnü zandır, su-i zanda mesuliyet vardır.
Şimdi, bu tespitimizi yazımızın başlığı ile ilişkilendirelim.
Bir insan, muhatabı hakkında kanaat oluştururken, onun tavrına, konuşmasına, mimiklerine, ses tonuna ve dinleme alışkanlığına bakar. Bunları bir sıralama dahilinde yapmaz elbet fakat bütün bu unsurlar, kanaatini şekillendirir.
Henüz yeterince tanımadığımız fakat ‘insan sarrafı’ olmanın verdiği cesaret ile hükme bağladığımız muhatabımızı, zannımıza iyi ya da kötü yönde mahkûm ederiz.
Burada hesaba katmamız gereken husus, bizim hayata ve tavırlara bakış açımız değil, muhatabımızın hayata bakışı ve tavırlara verdiği anlamdır ve biz zan oluştururken bu hususu da görmezden geliriz.
İşte tam da bu noktada; muhatabımızın tavrındaki vakarı kibir olarak adlandırabilir, seçtiği kelimeleri ekabirlik taslama olarak görebiliriz ve nur topu(!) gibi bir zanna ulaşmamız kaçınılmaz olur.
Hiç tanımadığımız bir insanın, dünyanın en iyi insanı olduğu kabulü ile ilişkileri başlatmanın, saflık ve enayilik olarak kabul edilmesinin üzerinden çok yılların geçtiğinin farkındayım elbet. Kabul edilmiş bu saflığı tavsiye edecek de değilim fakat su-i zannın mesuliyetini ve ağırlığını bir nebze de olsa bu yazı ile hatırlatabilirsem, ne mutlu bana!
Muhatap olduğumuz insan ile ilk ilişkinin hemen sonrasında o insan hakkında kanaat oluşturmamıza, vakar ve kibir kavramları hemen yön vermemelidir.
İnsan ilişkilerinde vakar başkadır, kibir başka. Fakat en çok da vakar ile kibir birbirine karıştırılır. Vakar ile kibri birbirine karıştırmamak için şu tespitleri yapalım ve yazımızın temel hükmünü verelim:
Vakar, insanın kendinde olanı bilmesi ve ona uygun tavır sergilemesidir. Kibir, insanın kendinde olmayanı var sayması ve varmış gibi davranmasıdır.
Vakar, saygının getirdiği o derin korkuyu etrafa yayar ve ilişkilere çeki-düzen verir. Kibir ise etrafa korku değil koku yayar ve kibrin yaydığı kokuya insan nefsinin tahammül edebilmesine imkân yoktur.
Vakarlı insanın yüzüne insanlar bakar da bakar. Kibirli insanın yüzünü ise insanlar şeytana havale ederler. ‘Şeytan görsün yüzünü’ sözü, sebepsiz türemiş olamaz.
Vakarlı insanın, muhatabında bıraktığı saygıya dayalı korku büyüdükçe sevgi de kuvvetlenir. Kibirli insanın etrafa yaydığı koku büyüdükçe kelimeler lânetlenir.
Vakarlı insan, anlatılmaz bir hisle insanı kendine çeker. Kibirli insanın bulunduğu ortamda ise insanlar ‘ya sabır!’ çeker.
Vakarın içindeki görünmeyen ateş, insanın canını hiçbir zaman yakmayan bir sıcaklığa sahiptir. Kibrin içindeki ateş ise ocaktaki aleve benzer ve yaklaştıkça yakar.
Vakarlı insanda nezaket ve beyefendilik-hanımefendilik olarak karşımıza çıkan edâ ve tavır, kibirli insanda ‘kendini beğenmişlik ve şirretlik’ olarak karşımıza çıkar.
Vakar ve kibir hakkındaki tespitlerimiz, doğaldır ki hemen ilk ilişkide aşikâr olan tespitler değildir ve belli bir ilişkiler sürecini ve zamanı gerektirir. Süreçten ve zamandan yoksun tespitlerimiz, bizi su-i zan ile mesuliyet altında bırakabilir.
Bu yüzden, vakar ve kibir konusundaki kanaatin ilk ilişki sonunda hemen oluşturulması doğru olmaz, demeye çalışıyoruz, bu yazımızda.
Vakarlı kalbi tanımak, bazen kibir gibi görünen tavırların altındaki hayat ilkelerini tanımakla mümkündür. Bize kibir gibi gelen tavrın, muhatapta ilkeli hayatın gereği olarak kabule şayan olduğunu gördüğümüzde, üzülen biz oluruz ve helallik dilemek zorunda kalırız.
Hepimiz biliyoruz ki helallik dilemek nefse en zor gelen işlerden biridir.
Helallik dilemek, özelleştirilmeden yapılamaz. Yani, muhatabımıza ‘hakkını helal et’ diyerek, helallik almış olmayız.
Helallik dilemedeki özelleştirme; muhatabımıza, ‘senin hakkında ben, şu konuda şöyle düşünmüştüm ve şunları söylemiştim fakat yanlış olduğunu anladım, özür dilerim’ diyerek olur.
Nefsimize zor gelecek bu durum ile karşılaşmamak için vakar ve kibir hususunda kanaat oluştururken daha dikkatli değil daha rikkatli davranalım, diyerek bitirelim.
Biliyoruz ki; dikkat aklın hassasiyeti, rikkat ise kalbin hassasiyetidir.
Kalbinizin galip gelmesi temennisiyle…