CHP’nin reis-i sabıkı Deniz Baykal “kaset” vakasıyla alakalı açıklama yapmış. Demiş ki, “kasetle alakalı iki kişi bilgi verebilir. Birisi dönemin başbakanı, diğeri CHP genel başkanı”.
Baykal’ın “dönemin başbakanı” dediği şu anda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, diğeri de kendisinin halefi olan Kemal Kılıçdaroğlu’dur.
Baykal yukarıda ifade edilen iki kişinin dışında “kasetle” alakalı açıklamasına şöyle devam etmiş;
“Ben kanaatimi ilk söyledim. Bugüne kadar o kanaatimi değiştirecek hiçbir somut gelişme sağlanamadı…. Ya bir itirafçı ya da bir delil bulunsun. Çilingirden yürüyerek halletmeye çalışıyorlar. Bu iş çilingirle olmuyor. Çilingirin söylediklerinin doğru olmadığını ben biliyorum. Bu işi çözmek istiyorsanız yukarıdan aşağıya inin, aşağıdan yukarıya çakmaya çalışmayın”…
Meselenin ayrıntısına girerek dalgalar içinde boğulmayalım. Mevzu “kaset” değil mi?
Öyleyse bu kaset meselesinde taraflardan birisi Baykal değil mi?
Öyleyse Baykal’ın kendisine sorun bu meseleyi.
Gerçi gazeteciler de öyle yapıyorlar ama Baykal yukarıdaki “tavsiyeyi” yapıyor.
Mesela Baykal “bugüne kadar kanaatimi değiştirecek somut bir gelişme olmadı” diyor.
Kanaatiniz neydi Sayın Baykal?
Vakanın nasıl olduğu mu?
Yoksa vakanın nasıl tespit edildiği mi?
Veya vakayı kimin tespit ettiği mi?
Sanıyoruz, ilk iki soruyla alakalan yok. Son soruda iş düğümleniyor. Yani “vakayi kimin veya kimlerin tespit ettiği” sorusu.
Sayın Baykal ilk açıklamasını yaparken “Okyanusun öte tarafından bunun yapılmadığını” söylemişti.
Kaset vakasının nasıl tespit edildiği veya vakanın nasıl olduğu hususunda, vakanın faili olan Baykal başta olmak üzere kimsenin “merak” ettiği yok.
Bu merak “eksikliği” vakanın meşruiyeti hususundaki tereddütsüzlükten mi kaynaklanıyor yoksa Anayasada mevcut bulunan ve mevcudiyetinin devamı “münasip” bulunan laiklik ilkesinden mi?
Veya soruyu şöyle soralım;
Malum vakadan hemen sonra basın açıklaması yapan Sayın Baykal, vakayı kimin tespit ettiği hususunda “okyanusun öte tarafından yapılmadığını” bu kadar kısa müddet içinde nasıl tespit ve keşfetmiştir?.
Daha mühim olduğunu düşündüğümüz ikinci soru şu; Hatırladığımız kadarıyla bu vaka 2010 senesinde vuku bulmuştu. Aradan tam tamına 6 sene geçti. Bu altı sene içinde bahis mevzu vakanın kim veya kimler tarafından tespit edildiğini “keşfetmeye” engel bir mevzuat var mı?
Naçizane kanaatim; vaka ile alakalı bilinmeyen bir husus yoktur. Yukarıda efkar-ı umumiyeye takdim olunan soruların cevapları taraflarca bilinmektedir.
Belki “her doğru her yerde söylenmez” kaidesi iktizasınca “tebşir” edilmemektedir.
…
Müslüman Türk, ehl-i Sünnettir, İslam birliği ister. Mezhepsizler İslam protestanlığı ister. Bir mezhebe dahil olmak "mezhepçilik" değildir.
…
İslamcı değil müslümanız ve inancımızı yaşamaya çalışırız... İslam'ı temsil etmiş olan atalarımıza layık olmaya çalışırız.
…
Millet namına hareket edenler millet rağmına davranmamalıdır.
…
Meyve, ham iken dala tutunur. Tıpkı ham insanların dünyaya tutunduğu gibi.