Son günlerde artan cinnet ve intihar vakaları, cinayetler, çeşitli sapıklıklar toplumsal yapımızı tehdit ederken, içtimai hayattaki manevi boşluğumuzu da gözler önüne seriyor.
Kafamızı ne tarafa çevirsek aynı haberler. Hangi gazeteye, hangi TV kanalına baksak, sürekli cinayet haberleriyle karşılaşıyoruz.
Bunlar, düşmanını öldüren insanların haberleri değil, kendi yakınını, kendi aile bireylerini gözünü kırpmadan öldüren varlıklar.
O kadar sıklıkla duymaya başladık ki bu cinnet kelimesini, herkes cinnet geçiriyor, bu sözcük iyice aklımıza yerleşiyor ve biz kanıksamaya başlıyoruz. Alışıyoruz.
Materyalist, kapitalist bir hayat tarzının bizi götüreceği nokta işte bundan ibaret…
Her şeyin karşılığını ölçer, her şeyi satın alınır olarak görmeye başladık.
Sevgi toplumundan uzaklaşıp tüketim toplumu olduk.
Değerlerimizi kaybediyoruz. Değersizleşiyoruz. Dolayısıyla kendimizi de değersiz hissediyoruz.
Son model akıllı telefonlarımız, bilgisayarlarımız, içine düştüğümüz kocaman boşlukları dolduramıyor.
Tükettikçe, yok ettikçe yok oluyoruz.
Sadece dini anlamda değil, aynı zamanda edebi anlamda da bir boşluğa düşmüş vaziyetteyiz.
Biraz daha birbirimize sarılmaya, tutunmaya ve hoş görülü olmaya, ince ruhlu olmaya ihtiyaç duyduğumuzu anlamamız lazım.
Sadece tüketmeye yönelen, üretmekten, okumaktan, araştırmaktan, sorgulamaktan ve sormaktan uzaklaşan toplumların başına ne gelirse bizim de başımıza o geliyor.
Medeniyeti ve şehirleşmeyi sadece betona atfettiğimiz sürece yol alamayacağımızı anlamıyoruz.
Şehirlerimizin kültürel mimarî, estetik dokusunu ruhsuzlaştırıyoruz.
Belediyelerimiz, müteahhitlerimiz, abilerimiz, amcalarımız…
İnsan yüzlü şehirlere bu kadar uzak kaldığımız sürece, şehirlerimizle birlikte insanlarımız da ölecek.
Erdem, kişilik, estetik ve ruhtan uzak şehirler, kültürlerin de katili olmaz mı halbuki.
Dolayısıyla insanların ahlâkını, karakterini, ilişki biçimlerini şehirler ve kültürel hayat belirliyor...
Şiir sevmiyoruz, kitap sevmiyoruz, edebiyat sevmiyoruz, şarkı-türkü sevmiyoruz. Gazeteciler olarak belki de en az tıklanma alan haberlerimiz maalesef bu konular.
Vahşet, kan, cinayet haberleri hep prim yapıyor…
Bu kötü gidişatı değiştirecek olan birkaç güzel adamdan başka da kimse kalmadı doğrusu elimizde.
Bizim çevremizde de ne yazık ki çok az sayıda ince ruhlu insan kaldı…
Geçtiğimiz Cumartesi günü, Gazetemizin de yazarı olan İbrahim Çolak ağabeyi misafir ettik. İbrahim ağabey işte tam bu ruhsuzluklara renk verecek üstadlardan birisi.
Yine Memleket Gazetesi’nde yazarlık yapan ve çocukluğumdan bu yana tanıdığım güzel insan Hasan Ukdem ağabey var.
İkisi de unuttuğumuz o ince ruhu yeniden yeşertmek adına mücadele veriyor.
Yazımı Hasan Ukdem’in o güzel satırlarıyla bitirmek istiyorum.
Seven insan sabah mutlu uyanır, hayata güzel başlar ve karşısına çıkan zorluklara daha dirençli olur. Tıpkı inanan insan gibi…