ABD başkanı D. J. Trump’ın Çin mallarına ilave %10’luk gümrük vergisi uygulamasına geçileceğine yönelik açıklaması, küresel ekonominin ateşini birdenbire yükseltti. Herkes, iki ülkenin birbirine uyguladığı gümrük tarifelerinin sonuçlarının, sadece ABD ve Çin ile sınırlı kalmayacağını bilmektedir. Yine Trump’da dahil herkes, bir tarafta dünyanın en büyük iktisadi gücüne sahip ABD ile, ikinci sırada yer alan Çin arasındaki gövde gösterisinin kısa vadede belki ülkelerden birine fayda sağlasa da, orta ve uzun dönemde hiçbir ülkeye yarar sağlamayacağıdır. Kur savaşlarının ticaret savaşına dönüşmesi olasılığının daha yüksek perdeden dillendirilmeye başlanması, tüm ülkelere yönelik tehlike çanlarının çalmaya başladığının göstergesidir. Buna rağmen ABD ve Çin’in, karşılıklı gümrük vergi uygulamalarına neden giriştikleri akla gelebilir. Trump’ın öncelikli amacı, kendisinin sıkça dile getirdiği “first Amerika” ilkesi gereği en azından Başkanlık seçimlerine kadar, kendisine oy veren ortanın altında gelir düzeyindeki Amerikaların desteğini almaktır. Şi Cinping yönetimindeki Çin ise, ucuz işgücü ve enerji avantajını sonuna kadar kullanıp, orta ve uzun vadede en büyük ekonomik güce ulaşmaktır. Farklı avantaj ve dezavantajlara sahip, ancak denk kuvvetteki iki ülke arasındaki çekişmenin devam etmesi, gelişmekte olan ülkeler olmak üzere, hemen tüm ülkeler için önemli bir sorundur.
Dünyanın ihracat ve ithalat potansiyeli bakımından ilk sıralarda yer alan ABD ve Çin ekonomisinin resesyona girmesi, belli bir süre sonra küresel ekonominin durgunluğa girmesiyle eş anlamlara gelmektedir. Çünkü karşılıklı gümrük vergisi uygulanan malları üreten firmalarda başlayan üretimin düşmesi, kısa süre sonra işsizliğin artmasıyla birlikte, sektörlere ve tüm ekonomiye yayılması sonucunu doğuracaktır. Burada kalsa yine de iyi olarak nitelendirilebilen durum, ne yazık ki sadece ABD ve Çin ile kalmayarak, ihracat ve ithalat yaptıkları tüm ülkelere de yansıyacaktır. IMF, WB gibi uluslararası kurumların küresel ekonominin büyüme hızının aşağı yönlü revize etmeleri boşuna değildir. İtalya’da sıkıntılı seçim atmosferi, Çin’in takip ettiği Hong Kong politikası, ABD ile İran arasındaki adeta normal hale gelen sert demeçlerinin neden olduğu gerginlik, Boris Johnson’un anlaşmasız AB’den çıkma konusundaki neye mal olursa olsun net tavrının yol açacağı Brexit sonrası ortaya çıkabilecek sorunlar, AB’nin lokomotifi konumundaki rahatsızlığıyla gündeme gelen Merkel’in Almanya’sının ciddi yavaşlama sinyalleri vermesi, Çin’de son açıklanan verilerin deflasyon şüphesini güçlendirmesi, tüm ülkeleri bir şekilde etkileyen uluslararası terör odaklı jeo-politik riskler yanında petrol fiyatının istikrara kavuşturulamaması, iktisadi sorunlarını çözmeye çalışan ülkelerin bir de Trump’ın başına buyruk davranışları sonrasında ilave risk altına girmeleri, global bazda kalıcı ve istikrarlı talebin önünü tıkayan etkenlerin başında gelmektedir. Asıl sorun, dünya ekonomi otobüsünün şoför koltuğunda oturan Trump’ın, kendince haklı bir neden göstererek her şeyi yapabilecek olmasından dolayı, ABD’li firmalar bir yana diğer ülke özel sektörü orta ve uzun dönemli yatırım politikaları belirleyememesidir. Şu kesinlikle bilinmektedir ki, global belirsizlikler nedeniyle uygulamaya konulan kısa vadeli ekonomi politikaları uzun vadede istikrar getirmez.
Türkiye açısından bakıldığında, tüm sayılan risklere Suriye’li sığınmacıların geleceği hakkındaki belirsizlikler nedeniyle seslerin yükselerek siyasi atmosferi germesi, çarpan etkisi fazla olan otomotiv sektöründeki durgunluğun derinleşmesi olasılığının yüksekliği, toplam KDV gelirlerinin azalması, olması gerekenin iki buçuk katı olan %15 oranındaki enflasyona bile sevinilecek konuma gelinmesi, cari fazla verilmesine rağmen büyümenin düşmesine bağlı olarak artan işsizlik, TCMB yönetimin değiştirilmesinin finansal sektörde yol açtığı gibi temel sorunlar, öylece durmaktadır. Duruma göre ortaya çıkan gelişmelere karşı ekonomide politikalar belirlemek zorunda kalınması, ülkemiz gibi tüm ülkelerin sorunudur. Trump’lı ABD ve yancılarının dominant olduğu günümüzde, tüm ülkeleri kapsayan bir çözüm pek mümkün görünmemektedir, aynı zamanda küresel iktisadi ve siyasi istikrar da.
Soru: IS-LM modelinde tahvil piyasası dengesi incelenir mi? Neden?
Sözün Gözü: Sağlığın var dünya neyine, sağlığın yok dünya neyine.