Yaz mevsimine özgü rehavet insanın bakış açısını da değiştiriyor. Normalde önemliymiş gibi görünen meseleler pek umursanmıyor. Bir yıl arayla gerçekleşen seçimlerden midir nedir insanlar siyasi gündemle arasına mesafe koyuyor. İşi gereği takip etmek zorunda olanlar ve emekli amcalar dışında haberlere ilgi gösteren yok. Diğer yandan mevsim ne olursa olsun hayatın akıcılığı devam ediyor. Biz takip etsek de etmesek de, önemli gelişmeler yaşanmaya devam ediyor. Yaşanılan gelişmelerin olumlu ya da olumsuz etkilerini, gündelik hayatımıza olan yansımasını bir şekilde göreceğiz. Umursamazlığımız galesizlikten ziyade sonucu değiştiremeyeceğimizi idrak ettiğimizden dolayı yaşadığımız bıkkınlıktandır…
Yaz günü ekonomi konuşmak kadar sıkıcı bir şey yok. Lakin ekonominin mevsimi olmuyor. Zamlar, birbiriyle çelişen kararlar alınmaya devam ediyor. Türkiye’nin üç yıl aradan sonra gri listeden çıkarılması olumlu bir gelişme. Çoğu gazetede manşetten verildi. Fakat aynı gazetelerin ekonomi sayfalarının alt satırlarında elektriğe yüzde 38 zam yapıldığı haberi vardı. Bir yandan ekonomimize olan güven artıyor, enflasyonda kalıcı düşüş bekliyoruz vb. söylemi var. Diğer yandan ise bizzat hükümet eliyle elektriğe fahiş zam yapılıyor. Elektriğe yapılan zammın yansımasını kısa sürede market etiketlerinde görürüz.
Marketler zaten bayram tatilini boş geçirmemişler. Çaktırmadan pek çok ürüne beş lira, on lira zam yapılmış. İlk fark ettiğimiz ayçiçeği yağına yapılan 10 lira zam oldu. Akaryakıta zam geliyor. Belediyeler ulaşım ücretlerine zam yapıyor, su fiyatları aynı şekilde artıyor vb. Bu arada asgari ücrete zam yapılmayacak deniliyor. Asgari ücrete yapılan zamla her şeyin fiyatı bir anda artıyor. Geçtiğimiz iki senede bunu yaşadık. Tamam, asgari ücrete yılda bir defa zam yapılsın ama piyasada da bir istikrar olsun. Özel sektörü geçtim, hükümet elektriğe, akaryakıta fahiş zamlar yapmasın. Belediyeler, vatandaşın zor durumda bırakılmaması için uyarılsın.
Elbette bunlar yapılmayacak. Ekonomi yönetimimizin, her şeyi biz biliriz anlayışı ile üstenci bakış açısı devam ediyor. Fatura vatandaşa kesiliyor. Tasarruf da, bedel ödeme de vatandaştan bekleniyor. Ekonomiden sorumlu bakanlık nasıl yeni vergi icat ederim derken Ticaret Bakanlığı ise ihracat bakanlığına dönüşmüş durumda. Böyle bir ortamda sıradan vatandaş gündemi takip edip kendi canını neden sıksın ki? Suriye ile normalleşme yeniden gündemde. Bu sefer sanki bir şeyler olacak gibi. Lakin başta sanayiciler, emlakçılar, aç gözlü ev sahipleri şimdiden tedirgin olmaya başladı. Çünkü Suriye ile yeniden aramızın düzelmesi bunların işine gelmiyor. İlk plânda bir milyon Suriyeli bile ülkesine geri dönse bunun faydasını kısa zamanda görürüz. Bir milyon Suriyeli’nin geri dönmesi demek bir anda en az 100 bin evin boşalması demektir. Kaç yüz bin kişiye yeni iş imkânı sağlanır. Hükümet mültecilere ayırdığı bütçe ile farkı yatırımlar yapabilir. Bazıları bu işin hep sürüncemede kalmasını, bu sayede kendi ceplerinin dolmasını istiyor. Olan elbette sıradan vatandaşa oluyor…
Böyle bir ortamda mevsimin güzelliklerine odaklanmak, Avrupa Şampiyonasını takip etmekten iyisi yok. Çünkü biz canımızı sıksak da umursamaz davransak da değişen bir şey olmuyor. Başımıza gelecek olan geliyor. Bahar geldi, yaz gelecek derken haziran ayı da geride kaldı. Çok önemsenen yerel seçimin sonuçlarını hezimeti bizzat yaşayanlar vatandaştan daha çabuk unuttu. Kendilerine yeni kapılar açmanın derdine düştüler. Hükümet üyelerine, bakanlara laf söyleyemiyorsun, söylesen de umursamıyorlar. Çünkü en iyisini, en doğrusunu onlar biliyorlar. Ekonomimiz tıkırında, sağlık sistemimizde sıkıntı yok. Eğitim sistemimiz ise mükemmel… O kadar mükemmel ki liseye giriş sınavında 352 kişi birinci olabiliyor(!) Kâğıt üstünde Türkiye birincisi olacaksın ama istediğin okula giremeyeceksin. Örneğin Galatasaray Lisesi veya İstanbul Erkek Lisesi gibi okulların kontenjanı bu sayıların altında. Herkes kendi şehrinin “en iyi” okulunu tercih etti mi sorun kalmaz. Konyalı’nın İstanbul’da ne işi var? Durduk yere bakanlığa iş çıkarmayın. Aynı bakanlık bizzat kendi eğittiği öğretmenlere güvenmediği için bir akademi icat etti. Dört yıllık eğitimin ardından öğretmen olanlar yetmedi bir yıl da akademide eğitim görecekler. Tabii ilk önce bu akademide eğitim görmeyi hak etmeleri lazım. KPSS’yi kazanıp, sınırlı kontenjanın içine girecekler. Bu bir yıllık süreçte asgari ücretin altında bir parayla geçimlerini sağlayacaklar. Sonrasını da Aile Bakanlığı düşünsün. Bu nüfus niye azalıyor, şımarık gençler neden evlenmiyor, çocuk yapmıyor…
Yaz mevsiminin güzellikleri dururken mesele yine can sıkıcı yerlere geldi kusura bakmayın. Boş verin, umursamayın. Hükümete, bakanlara güvenmeye devam edip, mevsimin güzelliklerine odaklanın. Diğer türlü sadece kendinize zarar verdiğinizle kalacaksınız. Sizin yerinize biz dertlenip, saçımızı ağartıp, dökmeye devam ederiz. Fedakâr, sorumlu gazeteciler bunun için vardır…