Oturduğumuz yerden bir şeyleri kontrol edebilmek ne kadar hoşumuza gidiyor. Sanırım robot merakımız da bundan geliyor; istiyoruz ki biz oturalım bizim işlerimizi hem de aynı bizim gibi düğmeler yardımıyla başkasına yaptıralım… Pek düşkün rahatına insanoğlu…
Bu da ayrı bir mevzu da bugün şunu deyivereyim: Büyük marketlerin teknoloji ve bilgisayar bölümlerine dek gelmişsinizdir. Ne bileyim kaç büyük ekranlardan onlarcası aynı anda çalışırlar ve sanki sizi büyük bir sinemanın parçalanmış görüntüsünü yansıtırlar. Biz de, o büyük ekranların önlerinde durup hangisinin daha net hangisinin daha canlı gösterdiğini tartışır dururuz. Aynı reyonlardan ve tabi tüm marketin hoparlörlerinden bin bir çeşitte müzik gelmeye devam etmektedir.
Büyük ekranlı incecik televizyonlara hemen her yerde rastlamak mümkün artık… Hastanelerin koridorlarında, bekleme salonlarında, garlarda, terminallerde, marketlerde genellikle müzik klipleri eşliğinde sabahtan akşama açık durmaktalar. Gerçi son zamanlarda haber kanalları daha fazla yer alıyor bu başıboş ekranlarda ve kur fiyatları hep duruyor ekranın köşe başında.
Hastane koridorunda bekleyen hastalar başlarını dev akrana çevirip o sanal görüntüye dalıp gidiyorlar. Sanki o an dertleri ile bütünleşiyor ekranda kayan görüntüler. Altmış yaşında bir teyze doların yükselmesine hayıflanıyor, afacan bir çocuk televizyonda gördüğü bir şekerlemeyi isteyip koridoru inletiyor, dansçı kızların hareketlerine takılıyor bir delikanlı…
Otobüsler de, trenler de çok konforlu şimdilerde, plazmalar daha biner binmez açılıyor ve seçiyorsunuz bir kanalı. Kimse demiyor ki burası sinema değil. Görüntüler, haberler, filmler gırla gidiyor…Caddelerde gezerken kaçırmak istemediğiniz bir programı vitrinlerden gayet rahat takip edebilirsiniz ancak dudak okumak zorunda kalacağınızı unutmayın bu arada. Şimdi olmasa da yakında çocuklar plazma diye tutturur söylemiş olayım.
Ekran demişken, cep telefonundan şu anda karşımda duran monitörlere kadar başımızı çevirdiğimiz her yerde gözümüze batarcasına ekran ışıkları ile karşı karşıyayız. Hızla gelişiyor ve değişiyor dünya, durmadan bu canlılık sürgit devam edecektir. Teknoloji karşıtı olduğum düşünülmesin diye bu cümleyi kurdum ancak plazma hayatlarla çevrildiğimiz gözümüzden kaçıyor sanki.
Bekleme salonlarında, otobüs yolculuklarında, aynı kuyrukta oluşan dostluklar olmuyor artık. Güven duygumuzu kaybedeli oldu epey. Selamlaşmak için bir vesile bulamıyoruz. Haber programlarında sunucuların bize anlattıklarıyla düşünüyor, onların söylediklerini savunuyoruz. Bir krizdir aldı başını gidiyor, tamam ekonomi başka bir alan ama bize plazmalardan gösterildiğini biliyor ve ona göre kriz tavrımızı belirliyoruz. Bize kriz var diyen o plazma düne kadar para harcamanın bin bir türlü yolunu gösteriyordu. Gerçi hâla reklamlarında bize satacağı o kadar çok şey buluyor ki, reklam süreleri yetmiyor.
Düşünebilmek insana verilen en önemli kıymetlerden biridir. Plazma buna izin vermek istemiyor. İstiyor ki, o neyi nasıl gösterirse öyle bilelim ve inanalım. Bize ve hayatımıza ektiği yaşam tarzının nasıl bir son getireceği umurunda değil. Plazma gibi bakıp plazma gibi düşünmeye başladığımızdan beri kaybettiklerimiz kazandıklarımızdan çok az. Teknolojik bir polisle karşı karşıya olduğumuzu söylersek hata mı etmiş oluruz?