Spiker: Adınız nedir?
Malcolm: Malcolm X
Spiker: Hayır onu sormuyorum gerçek adınız?
Malcolm: Malcolm X dedim ya.
Spiker: Yani babanızın dedenizin kullandığı ad?
Malcolm: Dedelerimin isimlerini siz verdiniz. Köle tacirleri verdi. Onlar bizim isimlerimiz değil. Hiç biri bizim değil!
Malcolm X hiçbir zaman kendine Amerikalı köle tacirleri tarafından verilen ismi kabul etmedi.
O aslında kendisine sistem tarafından dayatılan hiçbir şeyi kabul etmedi.
Malcolm X’in şehit edilişinin 54. yılı…
O Müslüman ve siyahi oluşu ile gurur duyan ve bu uğurda canını bile vermekten çekinmeyen bir öncü…
Özgürlük makyajı yapmış ABD’de 1965 yılına kadar siyahiler sırf renkleri farklı diye aşağılanıyorlardı. Gerçi halen siyahlara karşı önyargılı tavırlarını törpüleyebilmiş değiller!
O dönem bir siyahi sabah uyandığında kapısının önünde bir meşe dalı görüyorsa yaşadığı yeri terketmek zorunda kalıyordu. Çünkü bu mesaj “Ya burayı terket ya da ölürsün” anlamına geliyordu.
İşte Malcolm böyle bir dönemde dünyaya geldi. Babası siyahi düşmanı Amerikalılar tarafından öldürüldü. Annesi aklını yitirdi. Malcolm çocukluğu boyunca cehennemi yaşadı.
Beyaz bir dünyada kapkara bir hayat yaşamanın iğreti halini gördü. Bu düzeni sorguladı ve sorguladıkça da beyazlardan nefret etti. Çünkü hayatı sadece çocukluğunu geçirdiği Nebraska’dan ve gençliğinde yaşadığı Boston’dan ibaret zannediyordu. Bütün beyazları avukat olma hayali ile dalga geçen öğretmeninin mantalitesine sahip gibi görüyordu.
Çünkü zaten öyle değil midir? İnsan bir şeyi geniş çerçevede göremez. Ona ne sunulduysa onu görür ve onu doğru kabul eder. Malcolm’da tüm dünyadaki beyazların Amerika’dakiler gibi olduğunu kendine tekrar edip duruyordu.
Bu nefreti onun yıllar sonra Kâbe’ye gitmesi ile değişecekti. Kutsal topraklara gittiğinde beyaz ya da siyah olmanın hiçbir farkı olmadığını anladı. Oradan eşine gönderdiği mektupta; “İnanamayacaksın ama tenleri beyazdan daha beyaz olan insanlarla aynı bardaktan su içtim ve aynı tabaktan yemek yedim. Hepimiz bir kardeştik. Ben artık ırkçı bir Müslüman değilim. Gerçek peygamberimiz olan Hz. Muhammed ırkçılığı yasaklamıştır” yazacaktı.
O süreçten sonra ilkeli ve özgürlükçü tavrının yanına bir de Müslüman kimliği eklendi. O artık sadece siyah olmayı değil aynı zamanda Müslümanlığın barışçıl yanını da haykırıyordu Amerika topraklarında…
İslam’ı Amerika’da bu denli yüksek sesle konuşan belki de ilk kişiydi. Ve bu durum kimsenin hoşuna gitmemişti.
Tarihler 21 Şubat 1965’i gösterdiğinde Malcolm X, Newyork’ta, bütün özgüveni ile kürsüden konuşmaya başladı. Bu esnada kürsüye 6 silahlı kişi yaklaştı. Ve yakın mesafeden 15 el ateş ederek Malcolm’u şehit ettiler.
Hem de kendisini gururla izleyen çocukları ve eşinin gözü önünde…
Ben bu yazıyı yazarken Mısır’da darbe karşıtı, muhalif 9 genç idam edildi.
Yıl kaç olmuş aslında bir önemi yok. Müslümanca ve özgürce yaşamak isteyen her muhalif beyin, her düşünce sahibi insan bir şekilde susturulmaya çalışıyor. Her dik duruşa bir fatura kesiliyor.
Aslında Malcolm X, güzel söylemiş; “Müslümanca yaşamanın olmadığı bir yerde, Müslümanca ölmenin elbette bir yolu vardır.”