İddialı gibi görünen bir yargı ile başlayalım:
Sınırlı maaşa talip olan insanların faydaları da sınırlıdır. Sınırlı maaş, üretimin verimli semerenin önündeki en büyük engeldir.
Sınırlı maddi iltifat, ortaya konacak gayreti de sınırlandırıyor, galiba.
Ve sınırlı maaşlar, insanlarda bir alışkanlığın oluşmasında en büyük etmen oluyor. Oluşan bu alışkanlık, insan zihninde konforlu ve rutini olan bir hayat olarak karşılık buluyor.
Alışkanlığın bir mahkûmiyet olduğunu anlamak ise hiç kimsenin işine gelmiyor.
Bu gönüllü mahkumiyetler, zindanından memnun kalabalıkların ruhsuz davranışlarından oluşan gündelik hayat olarak karşımıza çıkıyor.
Vakti satın alan maaşlar, insan beynini uyuşturuyor, sanırım.
Şunu merak ediyorum mesela:
Devlet memuru, vaktine para verilen insan olmasa, günlük ortaya koyduğu neticeli işe göre maaşını alacak olsa ve ay sonunda alacağı maaş hiçbir zaman sınırı belirlenmiş bir maaş olmasa, şu an çalıştığı gibi mi çalışır acaba?
Devlet işlerinde yavaşlıktan eser kalır mı acaba?
Ya da herkes devlet memurluğuna talip olur mu acaba?
İşçi için de aynı soruları sorabiliriz.
İddialı bir cümle daha kuralım o zaman:
Sınırlı ama düzenli maaşlar, kölelik düzeninin en etkili afyonları, galiba.
Günlük hayatta hepimiz başarı hikayelerini okuyoruz, duyuyoruz, şahit oluyoruz. Bu başarı hikayelerinin öznesi, sınırlı bir maaş ile kamuda ya da özel sektörde çalışan insanlar olmuyor, nedense.
Başarı hikayeleri, neticesi bilinmeyen ama fayda umulan bir işe sınırsız gayretini ortaya koyan insanların eliyle çıkıyor.
Bu insanlar ya yeni bir yol buluyorlar ya yeni bir ürün ortaya koyuyorlar ya yeni bir fikirle insanların karşısına çıkıyorlar ya da yeni bir hedef ortaya koyarak alışkanlıklara meydan okuyorlar.
Böylelikle, hayal gibi duran hedefler başarı hikayeleri ile ete kemiğe bürünüyor.
Bir ülkenin kaderini değiştirmesi ve hakkını teslim bağlamında iha ve sihaların babası olarak andığımız Selçuk Bayraktar’ın devlet memuru ya da işçi olmadığına, bir tek ben seviniyor olamam. Şâyet öyle ise, bende bir sıkıntı var demektir.
Bilinen ve sahiplenilen hedefin bilinmeyen neticeleri, gayretin en eşsiz gıdası olsa gerek. Sınırlı maaşların ise gayret ile arasının açık olduğu, herkesçe mâlum olsa gerek.
Geçmiş dönemde şöyle bir tespitim olmuştu:
Faydalı ve zengin olmak istiyorsanız devlette çalışmak yerine devlet ile çalışmayı tercih etmelisiniz.
Devlette çalışanın hakkı, sınırlı maaşıdır. Devletle çalışanın hakkı ise kabiliyeti, donanımı, girişimciliği ve kendisini ilgili alanda yetiştirmesi ile alacağı ihaleler ve iş tesliminde göstereceği başarı neticesindeki istihkakıdır.
Kendi nam ve hesabına çalışan insan, kabiliyetini ve elindeki imkanlarını devletinin ve milletinin yararına kullanmaktan çekinmez. Çünkü kendisi de kazanacaktır.
İş hayatımızın bir hastalığından da bahsedelim. Gerek kamu sektöründe gerekse özel sektörde maaşlı olarak çalışan insanlar, görev tanımları içinde veya dışında kabiliyetlerini ortaya koyacak olurlarsa, çok bilmiş, ukala, kibirli ve başı ezilecek kişiler listesine girmeleri, mukadder oluyor maalesef.
Başarı hikayelerinin öznesinin, niçin maaşlı çalışan insanlar olmadığını, bu tespitimiz net bir şekilde ortaya koyuyor olsa gerektir.
Sorulmuş mudur bilmiyorum ama başarı hikayelerine konu olmuş insanlara, gençlere ne tavsiye edersiniz, sorusu yöneltilmiş olsa, sanırım verecekleri cevaplar arasında sınırlı maaşı olan bir işte çalışma tavsiyesi yer almayacaktır.
Toparlayacak olursak; sınırlı ve düzenli maaş, alışkanlığın zeminini hazırlayandır. Alışılmışın dışına çıkma fikrinin en temel düşmanıdır. İnsanı ve toplumu uyuşturan bir afyondur.
Dünya hayatı, alışkanlığın eseri olan işlerle devam ediyor olsa idi, kim bilir şu an hangi taş devrinin zamanını yaşıyor olurduk…
Gösterilmesi zor olan bir cesareti yazdığımın farkındayım. O cesareti sergileyemeyenlerden biri olduğumun da farkındayım.
Gelin görün ki, toplumunu ve kendini kurtaracak olan insanların, sınırlı maaşa talip olarak alışkanlığından ve konforundan vazgeçemeyen insanlar değil, çaba, gayret ve kabiliyet ile alışkanlığa meydan okuyarak nelerin başarılabileceğini gösteren insanlar olduğunun da farkındayım.
Bu satırlar, farkındalığımızın şahididir.