Gençliğimiz Laik, Kemalist, solcu, Emperyalist düşüncenin aşağılayıcı baskılarıyla geçti.
Hayatlarında bir tek kitabın kapağını açmadan laik Kemalist olmaya karar verdikten sonra kendilerini kutsayıp, en çağdaş ilan eden tipler, sizin dünyanın herhangi bir yerindeki Müslüman olsun olmasın her mazlum için endişelenebilmenizi asla anlayamazlardı…
Bizi solculardan (gerçeklerinden) ayıransa onlar “ezilenler alt sınıfsa” harekete geçer, biz üst sınıf bile olsa tüm ezilenler için…
Nerde bir ezilen olsa Müslüman bilinç oradaydı. Bir araya gelinir zulüm gündem olurdu. “Burada atılan sloganların oradakilerin ne işine yarıyor” diye birkaç çatlak ses çıksa da, sloganlarla da olsa zulüm unutturulmaz, ayrıntılardan haberdar olmak adına neşriyat takip edilir, eş, çocuklar ve yakınlara bu bilinç aşılansın diye uğraş verilirdi… Bir “harekete” dönüşememişti girişimler ama yine de “karınca” misali saflar belliydi… Güçsüzdük ama aciz değildik…
Ya şimdi…
Mescid-i Aksa İsrail postalları altında…
Daha dün binlerce Filistinli şehadet şerbetini içti canlı yayınlarda gözlerimizin önünde…
Önceki gün Irakta milyona yakın insan hayatını kaybetti.
Daha önceki gün, Ortadoğu’da, Uzak Doğu’da, Yakın Doğu’da, Ön Doğu’da insanlar katledildi…
Müslüman bilinç neredeydi? Tatilde…
Tatilde çünkü, birkaç sivil toplum örgütü üzerimizdeki bu görevi almıştı bizden…
Nasılsa hükümetimiz gerekli yanıtı veriyordu, siyonistlere…
Cihad farz-ı kifayeymiş o zamanlar bilememişiz…
Zaman Facebook ve twitter la, ”dijital cihad “ “dijital mücahitlik” zamanı…
Zaman Mescid-i Aksa saldırısını beğenme zamanı…
İnsan güçsüz zamanlarını özler mi? Çocukluk dönemine duyulan özlem gibi, güçsüz ama bilinçli dönemlerimizi özlüyoruz… Dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir mazlumdan haberdar olan Konya’yı özlüyoruz…
Cumartesi Mescid-i Aksa Platformu’nun saat 15.00’da şehir meydanından başlayacak yürüyüşü uyanış için bir fırsat… Mazlumun derdiyle “gerçekten” dertlenecek Konya, Dünya tarihini değiştirecektir…”
Uyan Konya diye başlık atıyorum ama alacağım cevaptan da korkuyorum.
“Biz sanayiciyiz artık, sen uyan Hayrettin!”
YAŞASIN KÖTÜLÜK!
Siyaset için hele hele iktidar olmak için çelik gibi sinirlerinizin, evliya gibi sabrınızın olması gerek… Ben şimdiye kadar pes etmiştim;
“ Doğru söylüyorsunuz siz, CHP, MHP ve Paralelciler; siz bizden daha çok umursuyorsunuz Mısır, Suriye ve Irak’ı. Siz daha çok çalışıyorsunuz daha güzel bir dünya için.
Evet biz Kürt faşist’i olduğumuz için başlattık bu “çözüm sürecini”, insanlarımız, evlatlarımız ölmesin diye değil…
Evet bu ülkeyi bölmek için Kürtlere hak veriyoruz…
Türk faşist’i olduğumuz için bağırıyoruz tek bayrak, tek vatan diye. Evet alevilere hakettiklerini verebilmek için uğraşmamız tamamen göstermelik. Hepsini Sünni yapalım diye iftar yemeği veriyoruz. Bize oy vermeyen yüzde elliyi hapislerde çürütebilmek için başlatıyoruz hukuki düzenlemeleri, onlar sokakları yaktıkları için değil. Ekonomiyi büyük sermaye sahipleri daha çok para kazansın diye iyileştiriyoruz, memur, esnaf daha iyi şartlarda yaşasın diye değil. Türkiye’yi dış dünyada daha onurlu bir yere oturtmak için değil, yerle yeksan etmek için “omurgalı, onurlu duruşumuz…”
Biz hep kötülüğünü istiyoruz bu ülkenin... Sırf ağaçları kurusun diye yapmak istiyoruz santralleri, bu ülkenin enerjide dışa bağımlılığı olmasın diye değil… Yolları müteahhitler para kazansın diye yaptırdık, rahat yolculuk yapılsın diye değil… Köprüleri gelip geçen gemiler rahatsız olsun diye yaptırdık, trafiği rahatlatsın diye değil… Ama halk yüzde elli oy verince işte elimiz mahkum devam ediyoruz” demiştim çoktan…
Ben bundan siyasetçi olamıyorum sanırım…