Üretmediğimizi tüketemeyiz

Dr. Ramazan Tuzla

Hep söylenegeldiği üzere, bizim en büyük eksikliğimiz üretim kapasite ve kabiliyetimizdir.

Kapasitenin de kabiliyetin de en büyük destekçisi, şüphesiz ki kaygı ve gayrettir. Bütün bunların hepsinin başında, elbette meselenin farkında olmak vardır.

Meselenin farkında olmak, olumlu kaygıyı getirir. Gayret de o kaygının ortadan kaldırılması için gereken her türlü fikri ve fiili teşebbüstür.

Başlığımızla devam edelim o zaman.

Kaygısını duymayıp da gayretini ortaya koymadığımız herhangi bir şeyi keyfimizce tüketme hakkımız yoktur.

Bu konuda ak saçlılar yolumuzu aydınlatmışlar ve ‘elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz’ diyerek kendimize çeki düzen vermemizi tembihlemişlerdir.

İnsanın cismindeki en güzel fiili tedbir, dilindeki en güzel ifade takdire ram olmaktır. Bunun neticesi öyle güzel bir kanaatkarlığa çıkar ki; yok zamanda karınları tok insanlar, bir milletin serveti olarak devletini koruyan devlere dönüşürler.

Kanaatkâr insanın en temel özelliği, üretiminde emeğinin olmadığı bir ürünü, keyfince tüketme hakkının olmadığını bilmesidir.

 Kanaatkâr insan aza sabreden değil, azı kabul edendir.

Daha önce bu satırlarda, 90’lı yıllarda bir radyo programında duyduğum şu cümleye yer vermiştim:

Kanaatkâr olmak, eline geçen ile yetinmek değil, eline geçen ile geçinmektir. Yetinmek ile geçinmek arasında ne fark var, diyeceksiniz. Farkları, ilgili yazımızda belirttiğimiz ve bu yazımızın temel konusu olmadığı için, tekrar ile satırları yormayalım.

Kapitalist, ne kadar da itici bir kelime.

Bu kelimenin ilk bitirdiği güzellik kanaatkarlık olsa gerek. Öyle bir tüketim alışkanlığına sahip olduk ki, yarına çıkacağımızın garantisi olmayan şu fani dünyadaki evlerimize üç sene yetecek ayçiçek yağını bir galeyanda alışveriş sepetlerine doldurur olduk.

Bunun yanında, umarsızca tükettiğimiz bu ürünlerin üretiminde emeğimizin olup olmadığını sorgulamak, hassasiyet sıralamasında hiç kürsüye çıkamaz oldu.

Üretime bireysel katkı, elbette en güzel olanı fakat buna günümüz dünyası imkân vermediği için buradaki katkıdan kastımız millet ve devlet olarak katkıdır.

Ülkemizde üretemediğimiz bir ürünü umarsızca tüketme hakkımızın olduğunu düşünmek, maddi imkânımızın varlığıyla değil yukarıda bahsettiğimiz hassasiyetin yokluğuyla mümkündür ancak. Bu yokluk ise ne büyük bir talihsizliktir.

Gün gelince beka meselesine dönecek bir tüketim alışkanlığı, ne büyük bir tedbirsizliktir. Üretmediğini tüketmek, ne büyük bir açgözlülüktür.

Anadolu topraklarına dışarıdan buğday satın aldığımızı bilmeyenimiz yok. O buğdayın yüzde doksanını da Rusya ve Ukrayna’dan satın alıyoruz.

Peki biz Anadolu topraklarına ne ektik?

Cevap: Tembellik ektik, tam kapasite mazeret üretiyoruz efenim. Bunu da ayrıntısıyla yazdık. Tekrara hacet yok.

Diyeceğimiz şu: Şu güzelim Anadolu topraklarında buğdayı bile dışarıdan satın almak zorunda kalıyorsak, bize ekmek haramdır.

Soframızda gönül rahatlığıyla ve umarsızca kuru ekmek bile yeme hakkımız yoktur.

Üretim maliyetinden daha düşük rakamlara buğdayı satın alıyoruz, diye bu alışverişi savunan biri varsa, bu kişi benim nezdimde vatan hainidir.

Neden mi?

Bugün dost olup, alışveriş yaptığımız ülke yarın düşman olup bizim en olmaz yerimizden, ekmeğimizden ümüğümüzü sıkacağını görmezden geliyor, demektir. Bu hainlik değil de nedir?

Avrupa devletlerinin, Rus gazına ve petrolüne bu kadar bağımlı olmaları değil midir, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinde şu an bir devlet ciddiyeti sergileyememelerinin sebebi…

Üretmediklerini tükettikleri için göbeklerinden bağlılar Rusya’ya…

Meselenin bizi ilgilendiren kısmı ve bu yazının kalbi, üretmediğimizi, üretemediğimizi pervasızca ve umarsızca tüketme hakkımızın olmadığının bilinmesidir.

Üç liraya dışarıdan alıyoruz, üretmek için neden beş lira harcayayım, diyen aklı evvellere diyecek söz çok ama Millet için en faydalı iş, bu tip insanların üretiminin bir an evvel durdurulmasıdır.

Üretmeden tükettiğimiz her ürünün, uzun vadede bu Milletin tükenişine kapı araladığını gören hamiyetperver insanlara her zamankinden daha çok muhtaçlığımız, ortadadır.

Geç kalınmış olan her üretim çabasının ilk adımının hemen bugün atılması, devletime yakışan ferasettir. Bu ferasetin sergilenmesi temennisiyle…