Unutma, insani bir haldir. Bu anlamda insan, unutma ve hata ile maluldür. Önemli olan neyi unutup, neyi unutmaması gerektiğini bilmektir. İslam’a göre üç çeşit unutma biçimi vardır:
Bunlardan ilki doğal/tabîi unutmadır. İnsanda gayr-i ihtiyari olarak meydana gelir. İnsanın evinin ya da arabasının anahtarını, gözlüğünü veyahut ta herhangi bir eşyayı nereye koyduğunu unutması gibi.. Bile bile olmaksızın bu unutma biçimi dini hayatta da meydana gelebilir. Örneğin, namazın farz ve vaciplerini unutma ya da oruçlu iken unutarak bir şey yiyip içmek gibi.. Özellikle Allah-insan ilişkileriyle ilgili bu unutmaların affedileceği ümit edilir. Bu unutmalarda Allah insanı sorumlu tutmaz. İnsanın sorumluluğu gücü nispetindedir. Nitekim bir rivayette Hz. Peygamber (a.s): “ Şüphesiz Allah ümmetinden hata, unutma ve yapmaya zorlandıkları şeyin hükmünü kaldırmıştır” buyrulur. Çünkü burada bir kasıt ve bile bile bir şeyi terk etmek yoktur.
İkinci olan unutma ise, ârizi olup geçicidir. Yaşlılık ya da Alzheimer hastalığı gibi nedenlerden dolayı hatırlamada meydana gelen zafiyetler buna örnek gösterilebilir. Dini açıdan asıl tehlikeli olan üçüncü unutma biçimidir. Şeytanın, insanı, akla ve hayale gelmeyen değişik cazibeli vaatlerle hâkimiyeti altına alıp günah işleterek Yüce Allah’a isyan ettirmesi bu unutma biçimine delildir. İblis’in amacı, insanı, dini terk etmeye çağırmak ve dini hayatı o kimseye çirkin göstermektir. İblis insanları hak yoldan ayırmak için planını şöyle tanımlamıştır: “İblîs dedi ki: “Bundan böyle benim sapmama izin vermene karşılık, ant içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım.” (Araf 16). “Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın.” (Araf 17). Şu ayette de şeytanın, dinle ve kutsal değerlerle savaşmak için savaş elbisesini giydiğine ve kıyamet gününe kadar da çıkarmayacağına değinilir: “Şeytan onları hâkimiyeti altına alıp kendilerine Allah’ı anmayı unutturmuştur. İşte onlar şeytanın yandaşlarıdır. İyi bilin ki kaybedecek olanlar da şeytanın yandaşlarıdır!.”(Mücadele 19). Elbette Yüce Allah’ın kulları arasında iradesini şeytana satmayan ve kendisini her an Allah’la birlikte olma şuurunda tutan ihlaslı ve samimi kulları vardır: “Kullarım arasında, ‘Rabbimiz! Biz iman ettik; bizi affet, bize acı! Sen merhametlilerin en üstünüsün’ diyen bir kesim de şüphesiz vardı.” (Müminun 109). Eğer insan bile bile Allah’a karşı itaatsizlik yapıyorsa, bu tutum ve davranışı onun Rabbini unutmasından kaynaklanır. Şu ayette dile getirildiği gibi. “Ama siz (ey müşrikler), işte onları alaya aldınız; sonunda bu tutumunuz size beni hatırlamayı unutturdu.” (Mü’minun 110).
Sonuç olarak, şeytan örneğinde olduğu gibi hem şeytanın ve hem de nefs-i emarenin oyuncağı olan insanların işledikleri günahlar sebebiyle Rabbini unutması en büyük musibettir. Dolayısıyla her mümin unuttuğunda Rabbini anmalı ve günahlarından dolayı bağışlanma dilemelidir. “Unuttuğun takdirde Rabbini an.” (Kehf 24) Unutmanın ilacı, vera’a sarılmaktır. Vera’ haramlara düşmek korkusuyla şüpheli olan şeylerden kaçınmak, güzel amellere sarılmak ve kalbi Allah’ı anmaktan alıkoyacak işlerden alıkoymaktır.