Geçen hafta üzerinde 6 aylık bir emeğin mahsülü bir çalışmayı akademinin gündemine sunduk. ‘Akademik Yükselme Yönetmelikleri Kariyer mi, Bariyer mi!...’ başlığında hazırladığımız raporun yayınlanması ile büyük bir tartışma başladı.
Raporda altı çizilen ilk husus, yönetmeliğin akademisyenlerin katkısı olmaksızın hazırlandığı idi. Akademisyenler ilgili yönetmeliklerden yayınlandıktan sonra haberdar olduklarını ifade ettiler.
İkinci husus, yönetmeliklerde bilim alanı farklılıkların dikkate alınmadığına dair idi.
Raporda akademisyenlerin ifade ettiği bir diğer husus ise uyum için yeterli zamanın verilmediği idi.
100’den fazla her unvandan akademisyenin bu raporda sistematize ettiği görüşleri yükseköğretim politika yapıcıları dikkate almalıdır.
Son bir husus da, ilgili yönetmelikler araştırmacı yeterliliklerini ölçmeye çalışırken öğretim yeterliliklerini ölçmeye yönelik bir düzenleme içermemektedir. Mevcut mevzuat araştırmacı yeterlilikleri yayın merkezli ölçmeye çalışmaktadır.
Akademisyenlerimiz yaptığı yayınları, ulusal/uluslararası akademik dergilerde yayınlatmaya çalışmaktadır. Bu yayınların sayısı, derginin prestiji ve yayına yapılan atıf üzerinden bir puanlama sistemi geliştirilmektedir. Akademisyen de bu puanlar üzerinden nitelikli/niteliksiz akademisyen olarak etiketlenmekte, doktor öğretim üyesi, doçent, profesör unvanlarını almaktadır. Dahası üniversitelerde bu etiketlenmeden payını almakta, bu puanlama üzerinden üniversite sıralamalarında yerini almaktadır. Bu sistem ile yayıncı para, akademisyen unvan kazanmakta, üniversite ise akademik sıralamalarda yukarılara çıkmaktadır. Türkiye dışında herkes kazanmaktadır.
Tekrar söyleyelim;
Akademisyenler suçlu değildir. Hatta gerçek akademisyenler bu sistemin mağdurudur.
Suç, bu sistemi tasarlayanlarındır, bu çerçeveyi çizenlerindir.
Bizim eleştirilerimiz, daha doğrusu akademisyenlerin rahatsızlıklarını ifade edişimiz Akademik Klanları rahatsız etti. Bizim açıklamalarımızı maniple etmek için akademik yükselmeyi kolaylaştırmaya çalıştığımız iddiasını seslendirmektedirler. Bu iddia doğru değildir. Bizim talebimiz;
Akademik yükselmenin zorlaştırılmamasıdır. Bizim talebimiz yükseköğretimde stratejik bir vizyon dizaynı ve paradigma değişikliğidir. Diyoruz ki;
Üniversite toplumsal değişimin bir bileşeni olarak büyük bir değişim içinde. Birbirini içeren ve bazen de aşan 3 hatta 4 model üzerinden üniversitedeki değişimin tasnifi mümkün.
Üniversite 1.0: İlk üniversiteler eğitim-öğretim amacı ile kuruldu. Halen hem ülkemizde hem de dünya da hakim üniversite modeli/fonksiyonudur.
Üniversite 2.0: 1800’lü yıllarda Humbolt, Berlin Üniversitesi’nde laboratuvarı, araştırmayı üniversiteye soktu. Bu model ile araştırma, üniversitede hayat buldu.
Üniversite 3.0: Araştırma sonuçlarının katma değere dönüştürülmesi gerektiği üzerinden başlayan tartışmalar ile ürettiği bilgiyi, teknolojiye ve ürüne dönüştüren, sanayi ile iç içe üniversiteler kurulmaya başladı. Tekno-Park’lar, Sanayi-Üniversite İşbirlikleri, Teknoloji Transfer Ofisi gibi yapılar bu üniversite modelinin yansımasıdır.
Üniversite sıralamalarında ilk 100’deki üniversiteler, üniversite 3.0 standartlarını başarı ile uygulayan, büyük teknoloji şirketleri ile iç içe üniversitelerdir. Bu üniversitelerin doktora tezleri teknoloji şirketlerinin AR-GE ünitelerinde yazılır.
Bizim üniversitelerimizin çalışma biçimini dizayn eden Akademik Yükselme Yönetmelikleri üniversite 1.0’ı ihmal etmekte, üniversite 2.0’ı ölçmekte yetersiz kalmakta, üniversite 3.0’ı ise gündemine bile almamaktadır. Bizim itirazımız buna.
Teknolojik ürün üretebilmek için nitelikli AR-GE ve nitelikli doktora programlarına ihtiyacımız var. Türkiye’nin 10 yıldır çıkabilmek için çabaladığı orta gelir tuzağından kurtulması, üniversite 1.0’ı önemseyerek, üniversite 2.0’ı ihmal etmeden üniversite 3.0’a hayat verebilmesine bağlıdır. Üniversite, bu stratejik dönüşümü başarmalı.
Chicago Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ufuk AKÇİĞİT, üniversite çevrelerinde hazırlanan bir patentin ortalama değerinin diğer patentlere göre 5 milyon dolar daha değerli olduğu tespitini dikkate aldığımızda;
Üniversite yalnızca yayın yapan bir kurum değil, aynı zamanda nitelikli öğretim yapan, patent, faydalı ürün, ticari ürün üreten bir yapıya dönüştürmek zorundayız.
Mevcut sistem, milli gücün en önemli bileşeni bilgiyi küresel sisteme akademik yayın olarak transfer etmektedir. Teknoloji şirketleri de aldığı bu bilgiyi inove ederek teknolojiye dönüştürmektedir. Bu teknolojik ürün ile hegemonya tesis edilmektedir.
Bu döngüyü kırmanın yolunun akademik yükselme sistemini katma değer üreten, sürdürülebilir ve toplumsal katkıyı esas alan bir sisteme dönüştürmek olduğunu düşünüyoruz. ‘Mezun istihdam oranları, uluslararasılaşma düzeyi, kaynak yaratma kapasitesi, fikri mülkiyet, faydalı model, topluma hizmet uygulamaları, eğitim-öğretim ortamları gibi daha ölçülebilir ve üniversiteyi daha işlevsel kılacak ölçekler geliştirilmelidir.’ diyor ve üniversite 3.0’ın en önemli göstergesi patent ve faydalı model üzerinden birkaç rakam paylaşmak istiyorum;
2005-2020 döneminde üniversiteler tüzel kimlikleri ile 3.890 patent-faydalı model başvurusu yapmıştır. Aynı dönemde Türkiye’deki tüm kurumların ve kişilerin yaptıkları patent-faydalı model başvurusu (yayınlananlar) 91.900’dür. Bu başvuruların %95’i patenttir.
Üniversitelerin patent ve faydalı model başvurularının, tüm başvurular içindeki payı %4 civarındadır.
Olumlu bir gösterge;
2020 yılı patent-faydalı model başvurularına göre bu oran büyük artış göstermiş %9’a yükselmiştir.
Üniversitelerin patent ve faydalı model başvurularının sadece 910 tanesi tescil olmuş ve patent belgesi alabilmiştir. Patent belgesine dönüşen başvuru oranı %23’tür.
Patent Ticarileşme Göstergelerinde ise;
2015-2020 yılları arasında üniversiteler, 121 adet patent/faydalı model/know-how/tasarımını ticarileştirmiştir. Aynı zaman diliminde üniversitelerin tescil edilmiş 1.873 patent/faydalı modeli olduğu dikkate alınırsa ticarileştirme oranımızın %6 olduğu görülür.
Dünya ne durumda?
Uluslararası patent başvuruları, 2021'de de artışını sürdürerek 277.500 başvuruya ulaştı Yıllık artış oranı %1’ler civarında.
Asya %54 oranıyla uluslararası patent başvurularında başı çekti. Asya’nın yükselişi devam ediyor. Çin 69.540 başvuru ile 2021'de en fazla uluslararası patent/faydalı ürün başvurusu yapan ülke oldu. Bunu ABD 59.570 başvuru, Japonya 50.260 başvuru, Güney Kore 20.678 başvuru, Almanya 17.322 başvuru ile izledi.
2021 yılı içerisinde ilk 10 ülkenin dışında Finlandiya 1.907 başvuru, Türkiye 1.829 patent/faydalı başvuru ile sıralamada yer buldu. Türkiye, 2020 yılına göre % 13’lük artış ile güçlü büyüme gerçekleştirdi.
Patent/faydalı ürün başvurularında 16. sıradayız, sıralamamız iyi sayılır, büyüme hızımız iyi…
Üniversitelerimiz konunun önemini farkettiler, artışlar var ama daha çok katkı sunmalı. Bunun için de üniversiteler bünyesinde özel çalışma grupları oluşturulmalı. Tabi ki bir de Akademik Yükselme Yönetmeliklerinde ortak akıl arayışı…
Gelecek hafta patent/faydalı ürün başvurularında üniversitelerimizi ve Konya Üniversitelerini ele alacağız. İnşAllah…