Uluslararası İmam Hatiplerle ilgili yazımıza geçen hafta kaldığımız yerden devam edelim. Geçtiğimiz hafta Uluslararası İmam Hatiplerin Türkiye için ifade ettiği anlamdan ve yapısından bahsetmiş, kısaca Uluslararası İHL’ler Çalıştayı’na giriş yapmıştık. Çalıştay vesilesiyle, yarının Türkiyesi için ümmet bilincini kuşanarak, onlarca ülkede bir Türkiye gönüllüsü olarak hizmet edecek gençleri eğiten bu okulların sorunlarını masaya yatırmak için zamanın geldiğini ve hatta geçmek üzere olduğunu gördük. İlk uluslararası İmam Hatip Lisesi’nin açılışının üzerinden 7 koca yıl geçmiş. Ama mezun öğrenci sayısına, mezunların takip durumuna, öğrencilerin Türk kültür ve sosyal hayatı ile etkileşim olanaklarına baktığımız zaman sonuç gerçekten iç acıtıcı.
Çalıştay vesilesiyle Yrd. Doç. Dr. Mehmet Birekul ve Yrd. Doç. Dr. Ahmet Koyuncu’nun yapmış oldukları alan araştırmasında Uluslararası İmam Hatip Liselerimizin her üçünde de öğrencilerle test ve yüzyüze görüşme usulü ile mülakatlar gerçekleştirilmiş. Ortaya çıkan sonuca göre Türkiye gönüllüsü olması için eğitim-öğretim sürecine aldığımız 72 ülkeden 790 öğrenci Türk kültür ve sosyal hayatını çok az tanıyarak ülkelerine geri dönüyor. Ders yoğunluğu ve ağırlığı o kadar fazla ki, öğrenciler Cumartesi Pazar günlerini dahi okul ortamında ders görerek geçiriyor. Ülkeler arası etkileşim için yapılan etkinlikler yok denecek kadar az. Hazırlık sınıfı olmaksızın ilk 18 hafta Türkçe eğitimi gören öğrencilerin bir kısmı henüz Türkçe’yi öğrenemeden okul müfredatıyla eğitim görmeye başlıyor. Müfredat dâhilinde öğrencilere okutulan kitaplar Türkiye’de mevcut İmam Hatip Liseleri ile aynı. Bu okullar için özel olarak üretilen, geliştirilen bir müfredat ve materyal -maalesef- mevcut değil. Okulların misyonunu ve vizyonunu doğru okuyup anlayabilen ve bu hedefle proje geliştirebilen istisnaları hariç tutarak idareci ve öğretmen kadrosundan da -yine maalesef- mahrumuz.
Yukarıdaki paragrafta anlatılan ve çözüme kavuşturulması için çalışılan durumlara bakarak tamamen olumsuz bir tablo çizdiğimiz anlaşılmasın. Zira Uluslararası İmam Hatip Liseleri ile ilgili gerek Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün gerek Türkiye Diyanet Vakfı’nın yoğun çaba ve gayretleri var. İdareci seçiminden, müfredat içeriğinin şekillendirilmesine, fiziki imkânlarda öğrenci seçimindeki kriterlere kadar pek çok konuda kurumsal bir kimlik oluşturma ve projeyi yarına daha güçlü taşıma azmi ve iradesi ilgili tüm kurumlarda gözle görülür derecede. Alanya’da yapılan çalıştayın henüz resmi olarak kamuoyu ile paylaşılmayan sonuç rapor taslağına da bu yöndeki çalışmalar yansımış durumda. Konuya taraf olan tüm kurumlar ellerinden geleni yapmak için deyim yerindeyse çırpınıyorlar. Bu noktada konunun muhatabı olan kurumlara destek vermesi gereken kurumlardan en başta gelenleri belki de sivil toplum kuruluşları. Türkiye İmam Hatipliler Vakfı’nın konuya ilişkin gösterdiği duyarlılığı, başta İmam Hatipler konusunda hizmet üreten tüm kurumlar olmak üzere diğer sivil toplum kuruluşlarından beklemek sanırım en doğal hakkımız. Ülkemizde misafir olarak bulunan öğrenciler için, fiziki ve sosyal imkânlar anlamında pek çok hizmet üretilebilir ve bunu üretecek olan da sivil toplum kuruluşlarıdır.
Ülkemiz için eğitim alanında müthiş bir gelecek projeksiyonu olan Uluslararası İmam Hatip Liseleri’ni yurtiçinde ve yurtdışında özendiren, oluşturmak ve geliştirmek için var gücüyle çabalayan Türkiye diyanet Vakfı başta olmak üzere, Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’ne, konuyla doğrudan ilgilenen TİMAV’a ve benzeri STK’lara, konunun akademik boyutlarını sağlam bir altyapıya kavuşturmak için gayret eden Necmettin Erbakan Üniversitesi’ne can u gönülden teşekkür ediyoruz. Yapılan çalıştay benzeri çalışmaların artarak devam edeceğini ümit ediyor ve bu çalışmalarla konunun ülke ve dünya gündeminde daha aktif ve dinamik bir yapı oluşmasına katkı sağlayacağını ümit ediyoruz. Çalıştay sonuçları kamuoyu ile paylaşıldığı zaman konunun ayrıntıları zihnimizde daha net canlanacaktır. Ortaya çıkacak rapor, konuya daha geniş bir açıdan bakmamıza katkı sağlayacaktır.
Çalıştaya katılan birisi olarak belirtmek isterim ki, fiziki imkânlar anlamında çalışmalar artık belli bir düzeye ulaşmış bulunuyor. Bundan sonra üzerinde daha yoğun bir şekilde çalışılması gereken alan içerik, müfredat, sosyal projeler ve eğitim süreci sonunda öğrencilerin takibidir. Bu konuda en başta Uluslararası İHL idareci ve öğretmenlerimize büyük görevler düşüyor. Gerek kamu kurum ve kuruluşlarını, gerek STK’ları hareketlendirecek olan, sunacakları projeler ile Uluslararası İHL’lerin önünü açacak olan, doğrudan öğrencilerle birebir muhatap olup iletişim kuran idareci ve öğretmenlerimizdir. Söz konusu kıymetli eğitimcilerimizin sorunları ve projeleri gündeme taşıyarak bu okulların önünün açılması için gayret gösterdiklerini çalıştayda yaptıkları sunumlarla gördük, bu çalışmaların oluşturulacak istişare kurulları ve “proje geliştirme beyin fırtınası ekipleri” ile artarak devamını diliyoruz.