Başarılı insanların hatıratlarını yayınlamaları, gelecek nesiller açısından son derece faydalıdır. Yaşadıklarını, tecrübelerini, azimlerini, çalışma disiplinleri, başardıklarını, başaramadıklarını gençlere ve kendilerinden sonra gelenlere aktarmaları yeni nesillerin hem tecrübe kazanmaları hem de motive olmaları açısından önem arz eder. Ayrıca gençlere rol model olmak konusunda yol gösterici olurlar. Gençlerimiz kendilerine azimli, çalışkan, başarılı insanları rol model alarak, kendi hayatlarını kurarken onları kendilerine örnek alırlar. Çağımızda yozlaşmanın, paçozlaşmanın, sıradanlaşmanın hüküm sürdüğü bu dönemde azimli, idealist, bir şeyler başarmış insanların örnek alınmaları gençlerimizin gelecek idealleri açısından ufuk açıcı olacaktır.
Ülkemizde çocuklara rol model olarak genellikle komutanlar ve devlet adamları gösterilir. Bunun haklı sebepleri vardır. Amerika’da ise yine asker ve devlet adamlarının yanında, belki de daha fazla iş dünyasının yaratıcı işadamları gençlere örnek gösterilir. Fordları, Morganları, Stanfordları rol model alan gençlerden Steve Jobslar, Bill Gatesler çıkmaktadır. Diğer tüm şartları yok sayarak sadece başarılı işadamlarını örnek alarak yeni nesil başarılı işadamlarının yetiştiğini söylemiyoruz. Lakin başarılı iş adamlarının rol model olarak alınması dahi önemli bir merhale teşkil etmektedir. İş adamlarının yetişmesine uygun bir ortamın sağlandığını göstermektedir.
Sabri Ülker’in hatıralarından bahsetmeye başlamadan önce son olarak şu hususu da belirtmek isterim. Bizlerin rol modeli olarak kabul edeceği insanlar özellikle iş adamları; kapitalist ekonomik kıstaslara göre başarılı, yani çok para kazanmış, pazar lideri olmuş, uluslar arası şirket hüviyetini kazanmış ve benzeri dünyevi başarılarla ölçülen firmaların sahip veya kurucularından ziyade bu ülkenin değerlerini özümsemiş, çağın ekonomik şartlarına bunu uyarlamış ve böylece belli bir başarı kazanmış insanlar olmalıdır. Bu sebeple ben Sabri Ülker’in hatıralarını önemsiyor ve kendisini gençlerimize rol model olacak insanlardan kabul ediyorum.
Şimdi gelelim hatırata. Ülker firmasının kurucusu merhum Sabri Ülker’in biyografisi, gazeteci Hulusi Turgut tarafından “Sabri Ülker’in Hayat Hikayesi” ismiyle kitaplaştırılarak mayıs ayında Doğan Kitap tarafından yayımlandı. Yediyüz küsur sayfalık hacimli bir eser. Bu hacimdeki bir eseri bu köşeye sıkıştırmak tabi ki mümkün değil lakin yine de bazı noktaları belirtebiliriz.
İlk olarak kökler, Ülker ailesinin kökeni Kırım’a dayanmakta. Kırımlı Devletler ailesinin bir ferdi olarak Kırım’da dünyaya gelir Sabri Bey. Devletler Ailesinin yaşadıkları, geçen yüzyılda Devleti Aliye’nin, ümmet-i İslam’ın yaşadığı tüm dramların panoraması gibidir. Göç, savaş, kıtlık, ailelerin parçalanması, polis baskısı, sürgün, hastalıklar, erken gelen ölümler… “Devletsizliğin” ne demek olduğunu bir miktar anlamak açısından Kırımlı Devletler ailesinin Türkiye’de iş hayatına başlayıncaya kadarki sürede yaşadıkları dahi herkesin okuması gereken bir dönemdir. Okunması ve ibret alınması gereken…
Sabri Beyin babası İslam Efendi 1891 yılında Kırım’dan İstanbul’a Fatih Medresesine ilim tahsiline gelir. Daha sonra Trakya’ya gider, evlenir, ardından 1912 Balkan Faciası, canını ve ailesini zor kurtarır. Evsiz barksız kalan aile tekrar Kırım’a döner. Ülker’in kurcusu Sabri Bey tam 94 yıl önce bugün yani 16 Eylül 1920’de Kırım’da doğar. Bolşevik İhtilali ve arkasından Komünist rejimin zulüm ve baskısı. Sabri 9 yaşındayken aile binbir güçlükle 1929 yılında Ata Yurtları Kırım’dan Anayurt Türkiye’ye göç ederler.
Bu arada hatıralardan aklımda kalan birkaç hususu paylaşmak istiyorum. Öncelikle Sabri Ülker’in babası İslam Efendi 1891’de İstanbul’a Fatih Medresesine geldiğini ifade etmiştik. Bu nasıl olmuştu? İslam Efendi Ulu Hakan Sultan Adülhamid Han’ın bursu ile okumuş. Bu sebeple Sabri Bey kudretli Padişah’tan her zaman “Abdülhamid Han” diyerek söz eder ve “Babam Kırım’dan Türkiye’ye gelince, önce Fatih Medresesi sonra Dar’ül Muallimin’de burslu okumuş. Ben Padişah Abdülhamid Han’ın ekmeğiyle büyüdüm. Onun için kendisine hiç laf söyletmem” dermiş. Mekanın Cennet olsun Ulu Hakan, yaptığın hizmetler boşa gitmedi.
Yine İslam Efendi Balkan Faciası sonrası 1912 yılında Öğretmen olarak Konya’mıza tayin edilmiş. 1912 sonlarına doğru Konya’ya gelen İslam Efendi 1913 yazına kadar Konya’da kalmış. Ardından akrabalarını ziyaret için Kırım’a gitmiş, gidiş o gidiş 1929 yılına kadar orada kalmış. Ülker ailesinin, Başbakanımız Sayın Davutoğlu ile hısımlığında çok önce de Konya ile bir bağı varmış.
Konya’dan Kırım’a dönen İslam Efendi Bolşevik Devriminin tüm sıkıntılarını yaşar. Bolşevik Devrimi sonrası tekrar Türkiye’ye sığınan Devletler ailesi sıfırdan hayata başlar. Öğretmen olan İslam Efendi bunu kanıtlayacak evrakının olmaması sebebiyle memuriyete odacı olarak başlar. Hayat gailesi çocukları erken yaşta iş hayatına atar. Parasız yatılılarda zorlukla ve yoklukla okuyan Sabri Bey ağabeyi Asım beyle birlikte Bisküvi imalatı işine başlar. Hem de 2. Dünya Savaşı döneminde, un şeker ve benzeri ürünlerin karneye bağlı olduğu ve bulmanın neredeyse imkansız olduğu yıllarda. Ve Ülker markalı ilk ürünleri olan “potibör” bisküvilerinin üretimine tam 70 yıl önce bugün yani 16 Eylül 1944 yılında başlarlar. Aradan geçen 70 yıl Ülker markasını Gıda sektörünün devleri arasına sokmaya yetti. Büyük bir başarı örneği. Ülke olarak gurur duyacağımız bir marka. Umarız ki Sabri Bey’in ilke ve değerlerini kaybetmeden yollarına devam ederler.
Bugün 16 Eylül, hem merhum Sabri Bey’in hem de Ülker’in ilk üretiminin Doğum Günü. Ülkemize Kutlu olsun.