Belediyecilikte geleceği görmek, günü birlik plânlar yerine şehrin en az 20, 30 yıl sonrası için hazırlık yapmak önemlidir. Bunlar yapılmayınca işler içinden çıkılmaz bir hâl alıyor. Çözüm bulmak yerine de en kolay seçenek olan yasaklama devreye giriyor. Günümüzde Üçler Mezarlığı’nın başına gelen de bu oldu. Ortalama son 20 yılda mezarlık resmen dört bir tarafından kuşatıldı, genişlemesine imkân tanınmadığı gibi içine saçma sapan yapılar yapıldı. Üç sene önce yeni define kapatıldı. Ancak daha önce orada birinci derece akrabası olanlar akrabalarının mezarının üzerine defnedilebiliyor. Bunun için bile çeşitli kriterler var. Anlayacağınız yaşamak zaten zordu, artık ölünce de kurtulamıyorsunuz(!)
Geçtiğimiz hafta Sadettin dedem vefat etti. 4 yıl arayla ikinci dedemizi de yolcu ettik, dedesiz kaldık. Allah mekânını cennet eylesin. Elimizden geldiğince mezarlık ziyaretinde bulunuyoruz ama defin için gittiğimizde daha farklı oluyor. Üçler Mezarlığı yeni define kapatıldığı için dedemi annesinin kabrinin üzerine defnettik. Tabii bu da öyle kolay olmadı. Hayattaki kardeşlerinden yazılı onay aldık falan. İnsanın acılı gününde bu tarz detaylarla uğraşması gerçekten saçma. Bir de aklıma şu geldi. Bazı aileler de kardeşler arasında husumet oluyor. Diyelim ki kardeşler onay vermedi. Vefat eden kişi ömrünü geçirdiği mahallesinin dışında alâkasız bir yerde defnedilecek.
Üçler Mezarlığı ile ilgili daha önce iki yazı yazmıştım. 24 Kasım 2020’de “Üçler Mezarlığına Acil Çözüm Gerek” ve 16 Mart 2021’de “1 Nisan’a Kadar Ölmek Gerek.” Bilmiyorum aynı şeyleri tekrar etmeye gerek var mı? Geçtiğimiz üç yıl da bu konuyla alâkalı olumlu bir adım atılmadı. Yasaklama kolaycılığı devam ediyor. Bu iki yazıda mezarlığın çevresine yapılan yapılarla nasıl kuşatılıp işgal edildiğini detaylıca anlatmıştım. Merak eden arşivden baksın. Mezarlığın çevresinde daha önce mezarlık olan alanlarda ne ararsan var. Müze, içkili otel, Konya’da başka yer kalmamış gibi avukatlara sosyal tesis vb. Bunların hepsi de son 20 yılda yapıldı. Müstakil evler yıkılınca ortaya çıkan alan mezarlığa dâhil edilmeliydi. Çünkü ortalama 100 yıl önce orası zaten mezarlıktı. Yetki kimde inanın bilmiyorum. Karatay ya da Büyükşehir Belediyesi mezarlığın çevresini çok kötü plânladı. Başta şehitlik olmak üzere mezarlığı çevresine yapılan yeni binalar çok rahatlıkla yolun karşısındaki boşluğa yapılabilirdi. Yolun karşısı bu arada hâlâ boş…
Belediyecilik sadece yeni eserler kazandırmak, şehri geliştirmek değildir. Hayata dair yeni eserlerin yanında ölümden sonrası da düşünülmeli. Önümüz seçim Büyükşehir Belediyesinden Üçler Mezarlığı ile ilgili yeni bir müjde bekliyoruz. Bugüne kadar yapılan hatalar ortada. Önemli olan bundan sonrasında çözüm bulabilmek. Üçler Mezarlığı Koyunoğlu Müzesi tarafına doğru genişleyebilir. Aradaki yol kalır. Karşıdaki boşluk ve kentsel dönüşümle elde edilecek alana mezarlığın devamı yapılabilir. Mezarlığın içi ve çevresindeki alâkasız yapıların bir kısmı yıkılabilir. Örneğin sosyal tesis. Bana kalsa yıllardır orada bir hançer gibi duran otel de yıkılıp mezarlığı dâhil edilmeli.
Mezarlığın içerisinde sahipsiz kalan mezarlar düzenlenip, yeni alan açılabilir. Suriyelilerin mezarları için şehrin farklı noktasında yeni bir mezar yeri oluşturulup Üçler’in içindeki kabirlerin oraya nakli sağlanabilir. Bundan sonrasında mezarlığı yeni defin yapılırken de mezarlıkta daha önce anne, baba, kardeş, karıkoca, çocuk gibi birinci dereceden bir akrabanın kabrinin bulunma şartı getirilebilir. Bu dediğim şey çok zor değil. Karatay ve Büyükşehir Belediyesi yetkilileri bir araya gelse mutlaka bir çözüm bulurlar. Yasaklamak en kolayı. İnsanlar yaşadıkları mahallelerine, Mevlana Hazretlerine komşu olarak defnedilmek istiyor. Belediyecilik yasak koymak değil çözüm bulma merciidir. Belediyelerimize güveniyoruz, en kısa zaman da müjdeli haber bekliyoruz.
***
Sadettin dedem annemin babasıydı. Anneme annesinin ismini koymuş, onu küçük annem diye severdi. Kızımın ismi de annemden geliyor. Bir geleneği üç, dört kuşaktır devam ettirmeye çalışıyoruz. Dedemin ömrünün yarısı Almanya’da geçmişti. Türkiye’ye kesin dönüş yapalı daha 20 sene olmadı. Dedem dindar bir insan olmasının yanı sıra ülkücü, milliyetçi biriydi. Zamanında Alparslan Türkeş ile birebir görüşmüş. İlkokul mezunu olmasına rağmen kendisini yetiştirenlerdendi. Geride dini, tarihi eserlerden oluşan yüzlerce ciltlik bir kütüphane bıraktı. Sağlığı el verdiği sürece siyaseti, güncel gelişmeleri takip ederdi. Onunla saatlerce oturup, tarihten, siyasetten bahsettiğimiz çok olurdu.
Avrupa’nın, oradaki Türklerin halini doğru analiz ederdi. 6 çocuğu olmasına rağmen hiçbirini Almanya’ya götürmemişti. Nedenini de orada kaybolup gitmelerini istemedim, burada vatanlarına, dinlerine bağlı yaşamaları daha önemli demişti. Dedem Almanya’dan kesin dönüş yapınca bir daha oraya adımını atmadı. Ömrünün kalan kısmını çocuklarına, torunlarına ve çok sevdiği kitaplarına adadı. Vefat etmeden bir hafta önce ziyaret etmiştim. Vefat edeceğini hissetmişti; “Ömerim benim yolculuğa çıkmama az kaldı, zihnim artık bulanıyor, bazı şeyleri hatırlayamıyorum” demişti. Çok şükür elden ayaktan düşmeden eskilerin deyimiyle üç gün yatak, dördüncü gün kara toprak diyerek emaneti teslim etti. Allah mekânını cennet eylesin. Bizlere de böyle hayırlı ölümler nasip etsin.