Üç Aylar, Şivlilik ve kulluğumuz

Hasan Ukdem

Bugün itibariyle üç aylara giriyoruz. Üç aylar bütün Müslümanlar için çok kıymetlidir. Biz Türkler de ayrı bir kıymeti vardır ve büyük bir saygı duyarız bu mübarek aylara. Ancak Konya üç ayları daha bir başka yaşar, yaşatır. Üç ayların ilk perşembe günü bu şehir için şivlilik şenliği demektir. Gelecek nesillere de bu ayların kıymetinin bilinmesi için Konyalılar çocuklarına bu şivlilik şenliğini her yıl bu güzel ayların başlangıcında yaparlar. Peki şivlilik nedir? Şivlilik; sabah kalkan çocuklar ellerine bir torba alırlar ve bütün mahalledeki evlerin kapılarına vararak “şivliiliiiikkk” diye seslenerek kapıya çıkan ev sahibinin o gün için hazırladığı şeker, çikolata, gofret, çerez gibi yiyeceklerden herhangi birini ikram etmesidir.

Benim çocukluğumda daha çok şak çerez, kuru üzüm, iğde, kayısı, elma kurusu gibi yiyecekler ikram ederdi komşularımız. Burada kendime özel bir parantez açmak isterim. Ben yürüyemediğim için böyle günlerde evimizin kapı önüne oturur, arkadaşlarımın kapı kapı dolaşıp, cıvıl cıvıl hallerini büyük bir sevinçle seyrederdim. Elbette aralarına katılamadığım için bir burukluğum olurdu. Ama beni orada gören komşu kadınlar sokağın ötesinde olanlar da dahil, o gün için dağıttıkları ne varsa birer avuç önüme koyarlardı. Buna da ayrıca mutlu olurdum. Şimdi düşününce daha çok duygulanıyorum. Benim babam bakkaldı, o dağıtılan pek çok şeyi de o satardı ve ben de istediğim zaman onlardan alabilirdim ama o koşu kadınların ince davranışları o yediğim şeylerin lezzetini ve değerini yüz kat daha fazlalaştırırdı.

Bir hafta öncesinden başlayarak da akşamları fener alayları yapardık. Bunu hala yapan çocuklar var ama o zamanlar bütün mahallede bir şenlik havası olurdu. Meşaleler yakılır, lastikler yakılır, fenerler yakılırdı. Ayrıca ev hanımları bişi, yağlı güdük gibi yiyecekler yapar komşularına dağıtırdı. Bu da hala yer yer yaşatılan bir gelenek ama asla günlerin havası yok maalesef. Şurası bir gerçek ki Konya bu konuda daha duyarlı ve maneviyatına sadık tavrını, çağın bütün yozlaştıran tarafına rağmen yaşatma gayretine devam ediyor. 

Peki dinimizde üç ayların yeri nedir? Üç Aylar girdiği zaman Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle dua ederdi; “Ey Allah’ım; Recep ve Şabanı bize mübarek kıl, bizi Ramazan'a kavuştur.”Hz. Peygamber (S.A.V.); başka bir hadis-i şeriflerinde ise;” Recep Allah’ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan da ümmetimin ayıdır.” Buyurarak bu ayların manevi feyzine işaret buyurmuşlardır. Evet bu dua ve hadis-i şerifte de gördüğümüz gibi çok değerli bir zamana işaret ediliyor. Kuluz, hatalarımız, günahlarımı olabiliyor. Elbette beş vakit namazlarımızda dualar ediyor, af diliyoruz Rabbimizden. Yüce Allah bizlere zamanı bölerek fırsat günleri yaratıyor ve böyle günler ve gecelerinde artı af kapısı açıyor. Bayramlarda kendimizi, ailemizi diğer insanlarla olan münasebetlerimizi adeta yenileyerek hayatımızı tazeliyor. Kırgınlıkları, yorgunlukları çek edip monotonlaşan zamanı tazeliyor.

Müslümanlar olarak böyle günlerin kıymetini bilerek, iyi değerlendirme konusunda gayret göstermemiz, etrafımıza da bu duyguları aşılama konusunda titizlenmemiz gerekiyor. Bu şehrin bu konuda güzel geçmişi ve uhrevi bir havası var. Ramazan ve bayram günleri hala da fark edilir, farklı yaşanır. Çocuklar şivlilik ve bayram günlerinde coşkuyu ve ödüllendirilmeyi bütün azalarına kadar hissederler. Bu da geleceğe aktarım konusunda güzel bir uygulamadır diye düşünüyorum. 

Özellikle Peygamber Efendimiz ’in “Recep Allah’ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan da ümmetimin ayıdır” sözünün üzerinde düşünmek lazım. Burada büyük hikmetler var. Recep ayında Allah’la beraberliğimizi artırmalı, Şaban ayında Efendimiz ’in sünnetleri üzerinde kafa yorup hayatımıza yön verirken bu sünnetlerden yola çıkmalıyız ve Ramazan’da da kulluğumuzu gözden geçirerek ibadet ve taatlerimizi buna şekillendirmeliyiz. 

Hayat elbette geçecek, ömür bir gün bitecek. Hem bu dünyadaki huzuru temin için hem de ebedi saadetimizi sağlamak için dünyanın ayartıcı yanından, çağın kışkırtıcı düzeninden kendimizi korumamızın yolu Sevgili Peygamber Efendimizi hayatımızın merkezine oturtmalıyız. Sadece üç aylar konusunda değil, günlük hayatımızda, ticaretimizde, eğitimimizde, sosyal ilişkilerimizde O’nu rehber edinmeliyiz. Sahte kahramanların peşinde heba olmamak, sanal dünyaların içinde kaybolmamak için bu çok önemlidir. Gayretimiz kurtuluşumuza vesile olsun inşallah.

Sevgiyle kalın.