280 karakter nelere kadir. Önce yuhalanması gerekenleri yuhalar, ardından Mevlid Kandili’ni kutlar, bir süre terörü lanetler, olaylara tepkimizi ortaya koyar, sonra tekrar cumayı mübarekleriz.
Karakterimiz 280’e düştüğünden beri neyin düzeltilmesi gerektiğini habire yazıyoruz. Öyle bir hale geldik ki. Herkes neyin düzeltilmesi gerektiği konusunda klavyesi ile ahkâm kesiyor. Ama o düzeltilecek şeyler arasında kendisi hiç yok!
Tagler hayatımıza girdiğinden beri gündemde kendi tweetimizi görmenin peşinde olduk. Kan dondurucu olayları çok rahat karşılayıp, karşımızdaki vahşet hakkında afili bir tweet atıp beğeni beklemek, o olaydan daha canice olmaya başladı.
Dört kardeşin ölümü ne kadar vahim bir olaydı oysaki. Eskiden insanlar böyle olayları duydukları zaman beyninden vurulmuşa döner, bir müddet kendilerine gelemezlerdi mesela. Şimdilerde o dört kardeş gibi çaresiz insanlarla, dakika da 16 bin lira kazanan şahıslar aynı nefesi soludukları için kendimizi sorgulamayıp, yalnızca tweet atıyoruz.
İşin en ilginç yanı bu dört kardeşle ilgili tweetler atanlara bir baksanız malının ihtiyaçtan fazlasını çantasında dolabında saklayanlardır… Her yıl yeni bir ev alıp orda burada bununla övünenlerdir. “İhtiyaçtan fazlası sana haram denilen” ayetlere gözlerini kapatanlardır.
O dört kardeş gibi nicelerinin hakkına girdik. Bu olayla birlikte mal mülk peşinde koşan insanlara daha bir tahammülüm kalmadı.
Bir filmde duymuştum. “Herkes bir kırkta bir tutturmuş gidiyor. Komşusu açken tok yatmamak için zengin mahallelerine taşınanlar var… Peki, sokaktaki açtan, yoksuldan haberiniz var mı?” diyordu.
Bunu elbet biliyorsunuz.
Ama istediğiniz gibi yaşayıp dini kendinize uydurmayı tercih ediyorsunuz. Tabiri caizse günah çıkartıyorsunuz. Peki, kimi en iyinin siz olduğuna inandırmaya çalışıyorsunuz. Vicdanımıza dönüp bir sorsak o bizden razı mı?
Bilmem kaç milyon insanın yaşadığı bir şehirde dört kardeş çaresiz kalıp intihar edebiliyorsa, tebrikler aczimiz boyumuzu aşmış.
Gerçi bu böyledir.
Kendi anılarımdan biliyorum. İster küçük bir mahallede yaşa ister apartmanda, kimse senin dört duvarın arasında sobanda ne yaktığını bilmezdi. Bir sokak ötendeki kanından canından olan insan bile yiyecek ekmeğin var mı diye sormazdı. Bu gerçeklikle yeni yüzleşmiyorum evet.
Ama artık silkelenmek lazım değil mi?
Nedir bu hal…
Cebimizi sıcak tutan para, insan gülümsemesinin sıcaklığından daha çok ilgilendirir olmuş hepimizi…
21. yüzyılın insanları olarak çok aciz gözükmüyor muyuz sizce de?