Türkiye’nin sırtında yumurta küfesi var

Prof. Dr. Önder Kutlu

Bir hafta önce başlayan Rus saldırısı ile savaşa dönüşen Ukrayna – Rusya çatışmasının en fazla etkileme potansiyeli bulunduğu ülkelerin başında Türkiye geliyor. İki ülke ile de çok sıcak ilişkilerimiz var.

Türkiye’nin savaş karşısındaki tutumu merak ediliyor(du). Boğazlar üzerindeki sorumluluklarımız Türkiye’nin en büyük kozlarından biri. Montrö ile getirilmiş birtakım hakları ve mükellefiyetleri bulunuyor.

Ukrayna’nın en büyük askeri kozlarından biri olan SİHA’lar Türkiye tarafından temin ediliyor.

Denklemde bir şekilde yerleri bulunan kardeş topluluklar olan Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan ile olan sıcak ilişkileri de eklenince meselenin birincil aktörleri sayılabilecek şartları taşıyor.

Doğu – Batı ekseninin tam da ortasında yer alan, NATO üyesi, ABD müttefiki, AB adayı, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü kurucusu olan ülkemiz kritik bir pozisyondayız.

Müttefik gördüklerimiz arkamızdan vursalar da hukuku savunmaktan zarar gelmez.

Başkaca faktörleri de sıralamak mümkün.

Türkiye tam da yapması gereken şeyleri yapıyor. Rus işgalini, öncesinde Kırım’ın ilhakını tasvip etmediğini ifade ederken, anlaşmazlık döneminde iki tarafa da eşit mesafede duruyor. Montrö yükümlülüklerinin farkında olduğunu ifade ederken, olayın insani boyutuna ve Ukrayna’nın egemenlik haklarıyla toprak bütünlüğüne vurgu yapıyor.

Esasen Türkiye’nin savaş döneminde yanlış bir tercihi, haddi aşan bir taraftarlığı sadece çatışma bölgesiyle sınırlı kalmayacak yıkıcı etkiler meydana getirebilir. Balkanlar’da, Kafkasya’da, Türk Cumhuriyet ve bölgelerinde, Karabağ’da, Suriye’de, Libya’da olumsuz yansımalar olur.

Olay, sadece ülkeye Rus turist gelmemesi, yaş sebze ve meyve ihracatının sekteye uğraması, enerji ithalatının kesilmesi değil. Onlar olacak ama bir de Rusya nüfuzunun derinden hissedildiği mesela Sırbistan ve Bosna – Hersek ilişkilerinde etki görülecek. Rusya’nın gözünün içine bakan Slav topluluklar zıvanadan çıkabilirler.

Akdeniz ve Karadeniz’de sismik arama yapan gemilerimizin seyri sefer güvenliği konusunda ve Yunanistan’daki ABD askeri yığınağı nedeniyle bu ülkenin şımarıkça hareketliliğini dizginleme noktasında her kulvarda Rusya bir denge unsuru. Türkiye’nin bu dengeleri sağlam düzleme oturttuğu bir ortamda küresel sistemdeki ağırlığı artar.

Ayrıca, uzunca süredir negatif Türkiye algısı oluşturan ve düşmanca hareket eden Avrupa, Amerika medyasının oyunlarını ters çevirme yollarından biri yine bu çatışma şartlarıdır. Bayraktar SİHA’larının başarılı müdahalelerini paylaşan bu kesimler, bilerek-bilmeden Türkiye’nin reklamını yapıyorlar.

Aslında amaçları reklam değil, Ukrayna, Türkiye’nin verdiği silahlarla Rusları imha ediyor demek suretiyle Rusya ile ilişkilerimizi bozmaya çalışıyorlar. Ama olsun; reklamın iyisi, kötüsü olmaz. Sonuçta kendini ve toraklarının savunan bir ülkeye verilmiş silahlar bunlar.

Muhalefet ise başka mevzulara odaklanmış vaziyette. 28 Şubat günü tekrar bir araya geldiler; Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem denen bir garabeti paylaştılar. Kayıkçı kavgası yapıyorlar.

Oysa, milli menfaatlerimiz iktidarı ve muhalefetin topyekun biçimde bu saldırının bertaraf edilmesini gerektiriyor. Muhalefet başka şeylerle uğraşıyor bugünlerde.

Düşmanı dışarıda aramaya gerek yok. ‘Türkiye ne zaman yıkılmaz bir ülke haline gelir’, sorusunun cevabı ‘iktidar ve muhalefet ne zaman milli meselelerde birleşir, tek yumruk olursa o zaman’dır.

Muhalefet, yapay gündemlerle ve olmadık konularla ilgilenirken Türkiye çok zorlu bir süreçten geçiyor. Küresel ve bölgesel kazanımlarımızın korunması, dost ve kardeş toplulukların zarar görmemesi ve sonuçta saygınlığı artarken maddi anlamda zarar görmeyen bir ülke hedefi desteklenmelidir.

Kim ne derse desin, Türkiye süreci güzel yönetiyor. Kimseyi küstürmeden, körü körüne taraftarlık yapmadan doğruları söyleme ve isabetli adımlar atma feraseti sergiliyor.

Sırtımızdaki küfeyi kırmadan, dökmeden problemi atlatmalıyız.