Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan siyasi risk alarak ve bütün gövdesini taşın altına koyarak biliyorsunuz çok önemli bir süreç başlattı…
Çözüm süreci…
Neticede de iki yıldır, şükürler olsun, Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgemizden şehit gelmiyor…
Önemli bir süreçti ve iki yıl bu durumu idare ettik…
Ama bu süreç tıkandı, yeni bir yol haritası gerekiyor…
PKK’yı istihbaratımız artık çok iyi biliyor ve en küçük hareketliliği bile çok rahat bir şekilde tespit edebiliyor…
Türkiye bu noktada kendine güveniyor, kabul ediyorum, güvenmekte de haklı ama…
İşte burada bir “ama” bağlacı var ki, bütün konular bu “ama” bağlacından sonra geliyor…
Türkiye PKK’yı kontrol etmelidir, zaten bunları ben de yazmıştım, fakat burada gözden kaçan (ki aslında karar vericilerin bunu gözden kaçırdığını zannetmiyorum) PKK’yı bir çok istihbarat biriminin de kullanmak istemesidir.
Şimdi istihbarat birimi deyince akla mesela ABD için CİA geliyor, İsrail için Mossad geliyor, Almanya Federal Haber Alma Servisi (BND) geliyor vs.
Tamam, bunlar var ama ülkeler, başka ülkelerle ilgili operasyonları yaklaşık 60 yıldır resmi istihbarat birimleri ile yönetmiyorlar.
Bunların yerine, çok gizli (top secret), hükümet dışı yapılanmalar (non governmental organizations) kullanılıyor.
Sakın Sivil Toplum örgütü olarak anlamayın yukarıdaki yazdıklarımı, bunlar dışarıdan görüldüğünde evet bir sivil toplum kuruluşu gibi algılanabilir ama özlerine indiğinizde çok derin yapılanmaların, çok derin ilişkilerin oluştuğu kurumlardır.
Bu ABD’de var, inanınız aynen ABD gibi, İngiltere’de, Fransa’da, Almanya’da, İsrail’de de var…
Ve bunlar özünde dünyayı kendi kafalarına göre dizayn etmek istiyorlar, hiç şüpheniz olmasın, başları ABD ve İsrail’dir ve Beyaz Sarayın sözcüsünün artist açıklamalarına kanmayın, bunlardan kesinlikle ABD başkanında haberi vardır,
Ama konu ABD’nin çıkarları olduğu için üç maymunu oynamayı tercih ederler…
Olayın canlı örneği Feytullah Paşa’dır.
Neden teslim etmiyor ABD…
Terör örgütü kurarak, başka ülkelere hizmet etmek amacıyla hükümetimizi yıkmakla resmi olarak itham edilen o şahıs eğer ABD vatandaşlığı için yemin edip, “ABD’nin hizmetinde olacağım” diye güvence vermediyse şu anda ABD’de kaçak bir şekilde ikamet ediyor.
Normal bir insanın ABD’de kaçak kalabilmesinin ne kadar zor olduğunu söylemeye gerek var mı?
Ama adam adresi belli ve şu anda iptal edilmiş bir pasaportu var, kaçak bir şekilde ABD’de oturabiliyor…
Neticede bu ülkeler ve başka ülkeler PKK’yı Türkiye’nin eline bırakmak istemiyorlar… Türkiye’nin huzurlu olmasını, güçlü olmasını istemiyorlar. Bunun için de kaşıyorlar.
Şu anda Türkiye açısından en büyük risk işte bu süreçtir.
Dün Ahmet Taşgetiren Star Gazetesinde konuyu çok önemli tespitlerle yazdı; “Çözüm sürecinin nihayetinde… İstanbul ile Diyarbakır’ın farkı olacak mı? Diyarbakır’da yaşayanla İstanbul’da yaşayan farklı statülere mi tabi olacak?
Örgüt ne olacak?
Örgüt, silahlı mücadele sürdürmüş olmanın bedelini mi ödeyecek, rantını mı elde edecek? Nasıl bir dönüşüm geçirecek, ya da geçirmeyecek?
Bölge halkının örgütle ilişkisi ne olacak? Korku mu, endişe mi? “Ohh, iyi ki bitti” mi?”
Bugün Türkiye bu sorulara net cevaplar veremiyor, kaşımak istemiyor, görmek istemiyor, kan aksın istemiyor ama PKK’da her geçen gün şımardıkça şımarıyor, BDP-HDP her geçen gün adeta milleti çıldırtırcasına zafer nutukları atıyor.
Diyarbakır’da çocukları kaçırılan annelerin eylemini tehditle, şantajla bitirmeye çalışıyorlar, devletimize olmayacak hakaretler ediyorlar…
Şu kesin eğer Türkiye faizler insin, enflasyon insin, büyüme sürsün istiyorsa Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgesindeki riski ortadan tamamen kaldırmak zorundadır.
Ve tabi bunun yolu, ister kabul edin, ister etmeyin Kandili yok etmekten geçer…
Yılanın başı ezilmedikçe, risk devam edecektir…
Belirtmiş olalım…