Tüm ülkeler her altmış gün içinde başta FED olmak üzere ECB’nin aldığı kararlara, nedenlerine ve olası sonuçlarına odaklanırken, bunun üzerine ilave olarak 20 Ocak’ta Trump’ın göreve başlaması eklendi. ABD devlet düzeninin kabullenmekte zorlandığı ve göreve başlamadan bile adeta bilek güreşine giriştiği birinin, dünyanın işleyiş sistemini ne yönde etkileyeceği soru işaretleriyle doludur. Söz konusu durum FED ve ECB gibi sık aralıklarla tekrarlanan bir durum olmasa da, göreve bile başlamadan Trump’ın açıklamaları ve twitleri göz önüne alındığında, dünya ekonomisi ve siyasetini hareketli, heyecanlı olması yanında bir o kadar da sıkıntılı günlerin beklediği şimdiden söylenebilir. Bu nedenle ABD ile sıkı iktisadi ve siyasi ilişki içindeki ülkeler başta olmak üzere, yapısal ekonomi, siyasi ve demokrasi sorunları içinde yaşayan ülkeler için yılların, Trump’ın dünya dümeninin başında olduğu süre içinde, çok daha sancılı geçeceği görünüyor. Trump’ın seçim rekabeti sırasında söylediği slogan ağırlıklı söylemlerinin göreve başladıktan yani resmi olarak sorumluluk aldıktan sonra, ABD ve dünya gerçekleriyle yüzleştiğinde belli bir kısmının törpülenecektir. Burada Trump’ın ne kadar agresif olacağı, nerede duracağı önem kazanmaktadır. Eğer Trump, seçim mücadelesi sırasında söylediklerini büyük oranda yapmaya kalkışırsa, hem ABD hem de dünya, sancılı günlere kendini şimdiden hazırlasın. ABD’nin Çin, Japonya ve Meksika ile günümüze kadar göreceli de olsa, karşılıklı çıkar çerçevesinde devam eden ilişkilerinin tek taraflı ABD lehine olacak şekilde dizayn edilmeye çalışılması durumunda, ister istemez karşı taraftan da tepki geleceği açıktır. Nitekim özellikle Çin ve Japonya’dan, ABD’nin kendi aleyhlerine atacağı her adıma, misliyle karşılık verileceği şeklinde açıklamalar gelmekte gecikmedi. Burada en zayıf halka Meksika gözüküyor. Trump’ın göreve dahi başlamadan Meksika’ya yönelik açıklamaları, Ford gibi önemli markaların yatırımlarını ABD’ye taşımasına yol açtı. Bu durum ise domino etkisi meydana getirerek sabit yatırımların ve finansal tasarrufların, Meksika’dan hızla çıkması sonucunu doğurdu. Trump’ın görev başladıktan sonra Meksika’ya yaptırımları devam ederse, Meksika’yı arka arkaya iki defa küçülme anlamına gelen resesyon bekliyor. NAFTA üyesi olan Meksika’nın ekonomik açıdan zor durumda kalması sürecinin uzaması, başta Meksika olmak üzere birlik ekonomisine zarar vereceği gibi ABD ekonomisini de olumsuz etkileyecektir. Dünya ortalamasının beş katı harcama gücüne sahip devasa hacimdeki ABD ekonomisinin resesyona veya stagnasyona düşmesi, dünya ekonomisinin tamamında sorunlara yakalanması, işsizliğin artması anlamına gelecektir. Bu nedenler dünya, hem iktisadi hem de etik ve kural tanımaz çıkarlar uğruna kaos haline getirilecek olan siyasi krizlere kendini hazırlasın.
Türkiye açısından konuya baktığımızda dışsal olumsuz faktörlerin yanı sıra, içinde bulunduğumuz BRIC ülkelerinin yaşadığı ekonomik sorunlarla birlikte, siyasi mücadele ve demokrasi düzeyi açısından yapısal düşüklüğümüz gibi temel faktörleri bünyemizde taşımaktayız. Bunun üzerine ABD ve AB’nin kendi çıkarları gereği kuralsız bir şekilde terör örgütlerini desteklemelerine bağlı olarak oradan ülkemize yönelik tacizlerin, ulusal ve uluslararası iş aleminin yatırım yapma atmosferini olumsuz etkilemesinden kaynaklanan sabit ve finansal yatırımların azalması, sorunların daha da büyütmektedir. Zaten kırılgan beşli denen ülkelere bakıldığında Amerikan doları karşısında üç ülkenin (Brezilya, Endonezya, G. Afrika) ulusal parası değer kazanırken, iki ülkenin (Hindistan, Türkiye) parası değer kaybetmiştir. Parası değer kaybeden iki ülkeden biri olan Hindistan rupisi %0,5 değer kaybederken TL’nin değer kaybı rupinin on katı kadar (%9,4) gerçekleşti. Burada doların TL’ye karşı aşırı değer kazanmasında, ülke içi ekonomik ve siyasi faktörlerle, toplumsal uzlaşma ortamının kaybolmasının önemli derecede katkısı vardır. Zaten açıklanan onca teşvik paketine rağmen beklenen iç piyasada yeterli ilgiyi görmemesi, siyasi kanadın özellikle iktidar tarafından dillendirilen Türkiye’de yatırım ortamının cazip olduğu şeklindeki açıklamalara rağmen doğrudan sabit yabancı yatırım düzeyinin düşük olması, Türkiye’nin dışa verdiği resmin iyi olmadığının kanıtıdır. Üstelik ülkenin genel çıkarları söz konusu olduğunda yapıcı katkı vermesi beklenen özellikle ana muhalefetten kaynaklanan siyaset üretme yerine stresi, gerginliği artırarak siyasi rant elde etme çabaları, ülkemizin toptan yara almasından başka bir sonuç ortaya koymamaktadır. Kendi içimizdeki yapısal ekonomik sorunlar ve siyasi açmazın üzerine, Trump faktörü, uluslararası terör eylemleri, yapıcı olmayan muhalefet, küresel ekonominin büyüme hızındaki yavaşlama sürecinin devam etmesi gibi olumsuz unsurlar alt alta sıralandığında, Türkiye tam bir açmaz içine girmiş olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Umarım bu girdaptan ülke olarak hep birlikte çıkarız, değilse zararını hem biz hem gelecek nesiller olarak herkes çekecektir.
Soru: Reel getiri varken, tasarruflar negatif faizlerle değerlendirilir mi? Neden?
Sözün Gözü: Genel doğruları her kişi, karakterli doğruları er kişi söyler.