Kavgada asıl olan yanındakine arkandakine ve arkasında olduğun kişiye güvenmektir. Yumruğun, aynı his ve cesaretle kalkan bir başka yumruğun yanında kuvvet bulur.
Dünden daha fazla demiyorum ama en az dün kadar millet olma ve millet kalabilme bilincini kaybetmemek icap ediyor. Bakmayın siz birilerinin ona buna saldırıp salladığına. “O olmasın da öteki başarılı olmasın da ne olursa olsun, varsın şu adam yenilsin de ülkenin bakarız çaresine” yaklaşımı doğru olmasa gerek. Ne çekiyorsak bundan çekiyoruz belki de…
Oysa bizler bu vatanın evlatları ve bu milletin mensupları bizi biz yapan çok sağlam ve derin bir harcın çocuklarıyız. Bu harcı oluşturan karışımın farklı malzemeleri var elbet lakin netice muhkem ve engin duvarları olan sağlam bir kale değil mi?
Su götürmez bir gerçek var ki yedi düvel boş durmuyor. Akla hayale gelmedik işler peşinde birileri ve o birileri bu topraklar üzerinden oyun oynamanın derdinde. Ve ne yazık ki bu oyun gerçek ölümler getiriyor. Hal böyle olunca attığımız her adıma dikkat etmek durumundayız ve daha mühimi yürürken yan yana olduğumuz omuz omuza verdiğimiz kişiler bizden başkası olmayacak.
Bizi biz yapan değerlerin peşine daha sıkı düşmeliyiz. Ümidimiz de var elbet… Yeter ki kişisel menfaat hesaplarından, bitmek tükenmek bilmeyen hesaplardan, dünyalık hırslarımızdan, ön yargı ve peşin düşmanlıklarımızdan sıyrılmak elzemdir sanırım. Bu ise bu topraklara aşkla bağlı olmakla başlar desek hata mı etmiş oluruz. Aşık olmak gerek azizim.
Aşıklık geleneğini bilirsiniz değil mi? “Âşık olmak” dediğin şey bu toprakların mayasında var, aşka bu kadar geniş ve derin manalar yükleyen başka bir millet tanımıyorum ben. Vatana, bayrağa, toprağına, sözüne, sazına, Mevla’sına, maneviyatına, yârine, aşka âşık olmak bizde cesamete kavuşmuş desek abartmış mı oluruz?
Kutsalına, değerlerine ve hissine bu derece âşık olan bir toplumun sözü de sazına yansımıştır elbet. Anadolu’nun yıllarca geliştirip beslediği aşıklık geleneği coşkunun, sevginin, hüznün, hicranın, muhabbetin dile geldiği bir zirve anı…
Nereden açtık bu konuyu, neden mevzuyu buradan başlattık? Ön alarak cevaplayalım; aksi bir zihin ve art niyet olmadıktan sonra eğer biri “aşık” olarak anılıyorsa sözünü dinlemek yeterli olacaktır. Dün gibi hatırlıyorum; Şehzadeler şehri Amasya’ya düştü yolumuz. Tevafuk bu ya yolda bir amcaya selam verdik, hâl hatır sorduk, şöyle bir bakıp doğaçlama olduğunu hemen anladığımız şiiriyle karşıladı bizi. Canlarsınız, karındaşsınız/topraktaki aynı taşsınız/can evinde bir başsınız/merhaba canlar hoş geldiniz.
Bizi böyle karşılayan mahlası ile Amasyalı Aşık Garip Ahmet idi. “Gelin hele iki kelam edelim” deyip bizi bir Alevi dedesinin türbesine götürdü. Türbede dua etti uzun uzun ve hiçbir kişiyi atlamadı, cumhurbaşkanından askerimize, esnaftan öğrenciye öğretmene, komutandan erine, beyinden padişahına gönülden yürekten hayr dua etti.
Sohbetin sonuna doğru memleket nere diye sorunca biz “Türkiye’nin Tokat vilayetindenim” dedi. Mesele bu sanırım, hep birlikte Türkiyeli olabilmek…