Türkiye ve Filistin arasında üç yıl önce imzalanan Güvenlik ve İşbirliği Anlaşması geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından onaylandı ve Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.
Filistin tarafından daha önce onaylanan anlaşmayla Türkiye öncelikle güvenlik konusundaki deneyimlerini Filistin Yönetimi’ne bağlı güvenlik teşkilatlarına aktaracak.
Anlaşma nasıl uygulanacak?
Dışişleri Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran’ın Sabah’a yaptığı açıklamada bu sorunun cevabına dair bir takım ipuçları görebiliyoruz.
Örneğin, sınıraşan ve organize suçlarla mücadelede işbirliği derinleştirilecek.
Barış ve huzurun sağlanması amacıyla ortak program ve projeler yapılacak.
Filistin güvenlik makamlarının kurumsal kapasitesini güçlendirmek amacıyla polis, jandarma ve sahil güvenlik teşkilatlarının kapasitelerinin artırılması için araç, eğitim, malzeme hibesi, danışmanlık gibi alanlarda destek sağlanacak.
Anlaşmanın Ankara tarafından da onaylandığına dair haberlerle birlikte Türk askerinin Filistin’e gitmesinin önünün açıldığı ve Libya’yla imzalanan deniz sınırı anlaşmasının bir benzerinin Filistin’le de imzalanabileceği yorumları yapıldı.
Mevcut şartlarda bu ikisinin pek mümkün olduğu söylenemez.
Mahmud Abbas’ın Amerika’nın ve İsrail’in iradesine aykırı hareket etme ihtimali yok denecek kadar az.
Bununla birlikte, Türkiye ve Mısır arasında deniz sınırı anlaşması imzalanabilirse Türkiye ve Filistin arasında da benzer bir anlaşmanın imzalanması biraz daha kolaylaşır.
Filistin’le imzalanan Güvenlik ve İşbirliği Anlaşması ileride şartların değişmesi halinde atılacak bir takım adımlara meşruiyet zemini oluşturabilir.
Batı Şeria’da İsrail’le koordineli bir şekilde faaliyet gösteren Filistin Yönetimi’ne bağlı güvenlik teşkilatlarının en önemli sorunu güvenlik anlayışlarından kaynaklanıyor.
Masum sivilleri işgal güçlerine karşı koruma gibi bir görevleri ve anlayışları yok.
Tam tersine İsrail’in ve uluslararası hukuka göre gayrimeşru kabul edilen yerleşkelerde yaşayan Yahudi göçmenlerin güvenliğini sağlamak için direniş gruplarına göz açtırmamak başlıca görevleri arasında yer alıyor.
İsrail’in Gazze Şeridi’ne açtığı son savaş sırasında 1948’de işgal edilen topraklarda yaşayan Filistinliler dahi Batı Şeria sakinlerinden daha rahat bir şekilde gösteri düzenleyebildiler.
Abbas’a bağlı güvenlik teşkilatları İsrail için kâbus anlamına gelecek bir intifadanın patlak vermemesi için adeta seferber oldu.
Filistin Yönetimi güvenlik teşkilatlarının Batı Şeria’da direniş yanlılarına uyguladığı baskı ve zulüm bazen işgal güçlerinin yaptığını aratmıyor.
Dolayısıyla öncelikle o teşkilatların güvenlik anlayışının değişmesi gerekiyor.
Aksi takdirde yapacağımız yardımların ve vereceğimiz desteğin bir anlamı kalmaz.
Geçtiğimiz günlerde onaylanan anlaşma Türkiye’nin Filistinlilere eşit mesafede durduğunu ve aralarında herhangi bir ayrım yapmadığını da gösterdi.
Türkiye, kimi ülkeler gibi Fetih’e karşı Hamas’ı ya da Hamas’a karşı Fetih’i desteklemiyor.
Ankara’nın bu yaklaşımının Filistin’de birlik ve bütünlüğün sağlanmasına katkısı olacağı kesin.
Umarım Fetih liderleri ve üyeleri Türkiye’nin yapıcı tavrının kıymetini bilirler.