Geçtiğimiz hafta ÖSYM’nin almış olduğu IELTS kararını kısaca yorumlamaya çalışmış ve kaldığımız yerden devam edeceğiz demiştik.
Türk insanının dil öğrenmesinin önündeki en büyük engel dil öğrenme sistemimizin gramer ve kelime ağırlıklı olması, dil öğretenlerin bu sisteme göre yetiştirilmesi, sınavların bu sisteme uygun bir yapıda olmasıdır. Bu tespitten sonra, dünya üzerinde dil öğrenmek için son 50 yıldır onlarca farklı teknik geliştirildiğini, uygulandığını da bir kenara not edelim. Dil öğrenme ve öğretme süreçlerinde dünya üzerinde farklı teknikler mezcedilerek kullanılmakta ve çok başarılı sonuçlar da alınmaktadır. Ancak Türkiye’de gramer ve kelime eksenli öğretme metodunda ilginç bir şekilde ısrar edilmeye devam edilmektedir.
Bu sistem içerisinde dil öğrenen bir kimse okuduğunu anlamakta, cümlenin ögelerini çok iyi tanımakta ancak yazılı ya da sözlü bir üretim gerçekleştirememektedir. Oysa dil bir iletişim aracıdır ve bu iletişim en başta sözlü, ardından yazılı olarak gerçekleştirilmektedir. Bu iki yetiden de yoksun bir dil öğretim süreci, acaba hangi amacı gerçekleştirmektedir?
Türkiye’de dil öğreniminin önünü açmak için işe en başta yükseköğretim düzeyinde eğitim veren İngilizce bölümlerinden başlamak gerekir. Bu bölümlerden yetişen öğretmenlerin dil öğretim süreçlerini ve metotlarını layıkıyla bilen, dil söz konusu ise dört temel yeti (okuma-anlama, dinleme, konuşma ve yazma) olmadan dil öğrenmenin çok da anlamı olmadığını idrak eden bireyler olarak yetiştirilmeleri gerekir. Gramerin asla dil öğrenmek anlamına gelmediğini ne zaman kavrayacağız? Biz kullandığımız dil olan Türkçe’nin gramerine ne kadar hâkimiz? Sokakta gezen herhangi bir vatandaş acaba her türlü iletişimi rahatlıkla kurabildiği anadilinin gramer kurallarından ne kadar haberdardır? Hiçbir gramer kuralını bilmeden rahatlıkla konferans verebilen, kitap yazabilen pek çok insan yok mudur ülkemizde ve yeryüzünde? Peki, durum bu iken niçin hala gramer kurallarını ezberlemekte ısrarcı ve hatta inatçıyız? Niçin hem öğrenme-öğretme süreçlerimizde, hem sınav sistemlerimizde bu metodu kullanmaya devam ediyoruz?
Burada eğer bir kasıt yoksa bile bir cehalet söz konusudur. Zannımca, bu işlere kara veren yetkili kişi ve kurumların koyu cehaleti işlere bu noktaya getirmektedir. Bu sistemden vazgeçileceğine, dünya üzerindeki sisteme entegre olmuş yeni bir yapıya gidileceğine dair söylentiler yıllardır ortalıkta dolaşıyor. Ancak atılan herhangi bir somut adımın varlığından haberdar değiliz. Ancak kulaktan dolma bilgiler üzerinden süreci okuyup, şayialar üzerinden hesap yapıyoruz.
Üstelik dilin dört yetisini birden ölçme sistemi üzerine kurulu bulunan ve bu tür bir öğrenmeyi teşvik eden IELTS vb. sınav türlerinin eşdeğerlikleri iptal edilerek dünya ile yazılı ve sözlü iletişim kurabilen insan yetiştirmenin de önü kapatılmak istenmektedir. Binlerce insanın dil öğrenmenin keyfine vardığı, “dili öğrenebiliyorum” psikolojisine sahip olmaya başladığı bir ortamda, çeşitli nedenlerin arkasına sığınarak kaldırılan bu sınav geçerlilikleri Türk insanının dil öğrenme azmine ve şevkine vurulan bir darbedir.
Eğer bu sınavlarda bazı özel üniversitelerde hukuksuz işler yürüyorsa, yapılması gereken sınav yöneticileri ile görüşüp bu şayiaları ortadan kaldırmak ve gerekirse sınavları devlet üniversiteleri eliyle yapmak mıdır, yoksa sınav eşdeğerliğini kaldırmak mı? Bakkaldan hırsızlık yapan birileri varsa; çözüm hırsızı yakalamak ve hırsızlığı önleyecek bir sistem kurmak değil de bakkalı kapatmak mıdır?