İnsanlık tarihini kısa bir şekilde anlatan nadir kitaplar yazılmıştır. Özellikle tarihi; jeoloji, arkeoloji, coğrafya, sosyoloji, ekonomi ve felsefi perspektifte anlatan çok değerli, yıllarca emek verilerek yazılmış baş tacı kitaplar vardır. Bunlardan birisi de Jared Diamond’ın Top Mikrop ve Çelik kitabı.
Diamond bu kitabında 13 bin yıllık insanlık tarihi ele almıştır. Ve gelişmişliğin nereden başladığını, nasıl devam ettiğini, kıta kıta gezerek aramaya başlıyor. Karşılaştığı sonuçsa hayret verici. Çünkü tüm hikâye bundan 13.000 yıl önce Orta Doğu’da yaşayan bir insanın bir buğday tanesini toprağa ekmesiyle başlıyor.
Yani Diamond İnsanlığın ilimde, fikirde, harekette gelişmesini Çiftçiliğe bağlıyor.
***
Çiftçi üretmezse ülkeler gelişemez. Çünkü çiftçimiz ülkesine yeteni hatta daha fazlasını üretecek ki diğer meslek grupları besin üretmeyle uğraşmayacak ve ülkesinin gelişmesini sağlayacaktır. Kısa bir örnek verelim; Mesela öğretmenlerimizin besin ihtiyacını çiftçilerimiz üretecek, öğretmenlerimiz de kendini daha iyi geliştirip ülkenin medeniyet seviyesini yükseltmeye çalışacaktır.
Zincir halkaları gibi düşünürsek ilk halkayı Çiftçilerimiz oluşturmaktadır.
***
Peki ilk halkaya yani Çiftçilerimize gerekli değeri veriyor muyuz?
Kanuni Sultan Süleyman ‘’Köylü Milletin efendisidir’’ demiştir. Çok doğru ve yerinde bir sözdür. Lakin kimileri bu efendiliği kullanmaktadır.
Nasıl olsa çiftçiler anlamaz/kavramaz/sıkıntı çıkarmaz deniliyor ama çiftçiler anlamadığı için değil sadece olay büyümesin ülkemize zeval gemesin diye efendilik yapmaktadırlar.
***
Çiftçi, toprağa attığı tohumla tam bir sene uğraşır. İlk olarak topluma fayda sağlamak, devlete destek olmak için üretmek istemektedir. Ama tohum alacak parası yoktur. Harmana diyerek değerinden kat ve kat fazlasına alır tohumunu, gübresini. Mazot desen canı yakan bir durumdur.
Elektrik parası ayrı bir boyuttur. Bütün bunlar bankalara çiftçilerimizi mecbur bırakmaktır.
Ya bütün bunlara maruz kalacaktır ya da toprağı bırakıp kente/şehre göç edecektir.
Gitmeyenler harmanını kaldırır, götürür satmaya.
Ürettiği ürünün borsası yoksa değerinden aşağı satmaya mecburdur. Çünkü kapıda bekleyen borçlandığı kimseler vardır. Ya Dünyada fındık üretiminin %75 bizdeyken fındığın borsası yoktur. Ama yanlış olur! var ama Almanya da…
Eğer sattığınız ürünün borsası varsa ürünü satmak için borsa parası vermeniz gerekmektedir. Yani paranız yoksa ürününüzü satamazsınız.
Haydi sattınız diyelim; damperi kaldırıp, yıktınız karşınıza direk hambaliye parası çıkar ???
Hiç emek olmadığı halde yıllardır yapılıyor. Buranın yasası böyle diye hambaliye parası ödersiniz.
Direnirsiniz sonra size ÇMKB (Çiftçi Mallarını Koruma Başkanlığı) çıkar. Bize şu kadar borcunuz var… Ya siz ne iş yaparsınız ne edersiniz bakın benim şu malıma zarar geldi neredeydiniz diye soramazsınız.
Çünkü; Böyle gelmiş Böyle gidecek!!!
Çiftçimizin halini anlatan sayfalarca yazı yazılabilir…
***
Gelin Çiftçilerimize bir kulak verelim dertleri ne diye dinleyelim.
Çiftçilerimiz üretmek istiyor. Ülkemiz ithalata maruz kalmasın, kendi ürününü kendi yesin hatta ihracat yapsın diyor.
Bu sözleri duyalım. Emin olun ki siz bir adım atarsanız on adım size atılır.
Şu pandemi günlerinde kıymeti daha çok anlaşılan köylerimiz boş kalmaz.
Unutmayalım ki; ülkemizin gelişmişliğini, ilerlemesini çiftçilerimize borçluyuz ve her daim ve her zaman;
Çiftçi Milletin Efendisidir.