Türkiye zor bir coğrafya. Sosyolojik fay hatları da çok hareketli, jeolojik fay hatları da. Son 1 ayda her iki fay hattı da hiper aktif.
Eskiden devlet iktidar alanı milletin talepleri arasındaki sosyo-politik fay hattı hareketli idi. 28 Şubatta talan ekonomisini yürütmekten tükenen bir devlet sistemi, soygunu maskelemek için siyasal ve toplumsal alanda otoriter çoğu zamanda totoliter irade sergilemekte idi. 2003’ten itibaren Erdoğan’lı yıllar ile birlikte bu irade aşama aşama geriletildi, ürettiği vesayetin son aparatları da 15 Temmuz’da tasfiye edildi.
2010’da CHP’nin başına getirilen Kemal Kılıçdaroğlu’nun 15 Temmuz sonrasında hizmetiçi eğitimi hızla tamamlanarak sahaya sürüldü. Deniz Baykal döneminde milli bir çizgide bulunan CHP, Kılıçdaroğlu ile birlikte küresel bir iktidar odağının mümessili olarak konumlandı. Bu konumlanış 15 Temmuz sonrası süreçte pekişti, rutin ABD ziyaretleri ile derinleşti. Daha çok Sorosçu yapıların kontrolündeki bu odak, milli bir çizgiye konumlanan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında mücessemleşen Milli Devlet iktidarına karşı CHP liderliğinde muhalefeti organize etti.
Bu organizede ilk hamle;
MHP’yi ele geçirmek için 15 Temmuz öncesi operasyonlar yapan, ancak başarısız olan Meral Akşener’e bir parti kurdurularak CHP’nin toplumsal hafızadaki sol, seçkinci negatif imajı maskelenmeye çalışıldı. İYİ Parti’nin bu muhalefet grubuna eklemlenmesi ile siyasal analizlerin klasik sağ-sol eksen olarak tanımlanmış modeli artık işlemez hale geldi.
Ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile parti içi iktidar mücadelesinde kaybeden Ahmet Davutoğlu ile Ak Parti’de bakanlık yapmış Ali Babacan’a 15 Temmuz sonrası Ak Parti’den koparılarak parti kurduruldu ve bu muhalefet grubuna dahil olması sağlandı.
Masa olarak tanımlanmaya başlayan muhalefet odağının lider partisi CHP’den zaman zaman bu 2 partinin oyu olmadığına dair eleştiriler gelse de bu 2 partinin Masa’ya eklemlenmesinin sayısal değil siyasal anlamı vardı. Ahmet Davutoğlu özelinde bu anlam, Masa’nın lideri CHP’ye yönelik son Jeremy Rıfkın’ın danışmanlığa getirilişi ile deşifre olan küresel oligarşinin desteğinin halkın gözünden kaçırılmasıdır.
Bu muhalefet odağına eklemlendirilen en ilginç parti ise 28 Şubatın mağduru kadrolarca oluşturulan Saadet Partisi’dir. Bu partinin de % 1’i bile bulmayan oyuna rağmen CHP içindeki bazı kadroların açıkça, bazı kadrolarınında örtülü muhalefetine rağmen Masa’da tutulmaktadır. Bunun da bir anlamı var.
Millet İttifakı olarak kendisini adlandıran Masa, İYİ Parti ile Masa’nın lideri CHP’nin sol geçmişini hafızalardan kaçırmaktadır. Saadet Partisi ile de CHP’nin 28 Şubatta oynadığı rol unutturulmaya çalışılmaktadır.
Masa’nın kazananları ve kaybedenleri…
İYİ Parti, Masa’nın CHP’den sonra ikinci büyük partisi. Ama Masa’nın iktidar alanını % 1’lik partilerle paylaşmak zorunda kalmıştır, kaybedenidir.
Babacan ve Davutoğlu’nun partilerinin Masa’ya oy desteği olmamasına rağmen liderlerini Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak atanacağı ‘vaadi’ için Masa’nın kendi içindeki iktidar dağıtımında kazanan taraftadır. Masa’ya sunamadığı sayısal desteğe rağmen sunduğu siyasal desteğin karşılığı almıştır. Siyaset teorisinin ‘önemsiz olmanın önemi’ kuralı bu iki parti özelinde çalışmıştır. Tabi Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı seçilmesi ile bu mümkün olacak.
Demokrat Parti;
Var mı!
Ama En karlı parti, Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacak.
Masa’da bir parti var ki her şeyini kaybediyor.
Hafızasını, ontolojisini, kimliğini ve en önemlisi gençliğini…
Saadet Partisi’nin de masaya ciddi bir oy desteği yok. % 1’i bile bulmayan oyu var ve bulundukları ittifak sisteminden Saadet partililerinin yarısı memnun değil. Ama;
Saadet Partisinin bir özgül ağırlığı var.
Ak Partiyi üreten sosyolojinin ana damarı. Ak Partili siyasetçilerin önemli bir kısmı ile geçmişte teşkilat birliktelikleri var.
En önemlisi bu partinin bir kimliği var.
Türkiye’nin mütedeyyinlerinin çok değer verdiği Anadolu Gençlik Derneği bünyesinde bir gençliği var. İşte Saadet Partisi’nin Masa’da bulunmasının ürettiği sorun tam da bu;
Kimlik sorunu…
Masanın bir kısım partilerinin Erdoğan husumeti dışında bir kimliğinin olmayışı,
İYİ Parti’nin ise CHP’nin ulusalcı kanadı ile benzer sosyolojiye sahip oluşu nedeni ile bu partiler için Masa’nın bileşeni olmak kimlik sorunu-çatışması üretmiyor. Ama Saadet Partisi için…
Saadet Partisi bu kimlik sorunu maskelemek ve bu çatışmayı aşmak için 2 şeyi yapıyor;
Ya İstanbul milletvekili adayı İstanbul İl Başkan Yardımcısı Habibe Erdoğan gibilerin Kılıçdaroğlu’na ‘mucahit’ diyecek kadar islamın kavramlarını araçsallaştırılması ki aynı şeyi Saadet Partisinin Genel İdare Kurulu Üyesi Ümit Çebi’de yapmıştı. Yani tekil değil ve savruluş cümleleri…
Saadet Partisi’ne özgül ağırlık katan, Saadet Partisi kimliğinin inşa edildiği Anadolu Gençlik Derneği İstanbul İl Başkanı Mehmet Yaroğlu bu zihniyet parçalanmasının ürettiği davranış bozukluğuna ayar verdi ama…
‘Saadet Partisi bu kimlik çatışmasını aşmak için 2 şeyi yapıyor.’ Demiştik. İkincisi;
Bu daha da kötü. Berat kandili gecesi Saadet Partisi önünde gördüğümüz tablo.
Bir kandil gecesinde, CHP’nin bindirilmiş kıtaları biralarını yudumlarken, 28 Şubat sürecinde İstiklal Marşı yerine salonlarda, törenlerde okutulan Onuncu Yıl Marşı’na eşlik eden Saadet Partilileri gördük. Bazılarının tesettürlü hanımefendiler oluşu ise…
Ruhumuz kanadı, canımız yandı.
Kimliği ile övündüğümüz Saadet Partisi’nin gençlerini bu hale getirenlerden davacıyız. 2 cıhanda elimiz yakalarındadır.
Bu kadar kimlik deformasyonu, dejenerasyonu ne için?
Kendisine katil diyen partinin Genel Başkanına Yardımcı olmak için…
Bir de 1-2 milletvekilliği…
Değer mi!
Yıllar önce Saadet Partili bir dosta;
Saadet Partisi, Ak Parti’nin yapmakta zorlandığı islamizasyon politikalarını gündeme getirmesi gerekir. İstanbul Sözleşmesi, faiz, Ayasofya, 28 Şubatçıların yargılanması, D8 gibi…
Ak Parti, yaparsa islamın bir ilkesi daha hayat bulur. Yap(a)mazsa sizin siyaset alanınız genişler.’ Demiştim. Devamında tüm kritik süreçlerde de Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun reflekslerini sergileyerek Türkiye’nin mazlumları, muhafazakarları, mütedeyyinleri, islamcıları için hep bir umut ışığı olarak kalacaksınız.’ Demiştim. Ama makes bulmamış anlaşılan…
Şehid Muhsin Yazıcıoğlu’nun sözünü hatırlatalım;
‘müslümanların iktidarına engel oldunuz, sözünü size söyletmeyeceğim.’
Güzel insandı, vesselam…