Son yirmi yılda yapılanlar Türkiye’nin geri kalmış ma’kus tarihini ve kaderini değiştirmiştir. Mevcut iktidar, gecesini gündüzüne katarak çalışmakta, Türkiye’ye çağ atlatmaktadır. Bu değişimi görmeyenler; gözlerini yumanlar, kulaklarını kapatan ve ağızlarına mühür vuranlardır. İnsan rakibini sevmeyebilir, ancak, yaptıkları karşısında bileğini bükemediği rakibinin bileğini öpmekten de çekinmemelidir.
Türkiye’nin kalkınma ve ilerlemesinde birçok parametre sayılabilir. Son derece modern yollar, köprüler, tüneller, barajlar, sulama kanalları, sağlık yatırımları, stadyumlar, yükselen okullaşma oranları, açılan üniversite sayısı, okur-yazar alanında gelişmeler, üretim gücünün artması, kara, hava ve deniz savunma gücü alanında muhteşem icatlar, sosyal destek politikaları, doğal gazın bulunması, petrol arama çalışmalarının hızlandırılması, uluslararası siyasette hakemlik rolünün gelişmesi, terörün belinin kırılması gibi gelişmeler örnek olarak gösterilebilir.
Bütün bu yatırım ve üretime dönük çabalar Türkiye’nin ekonomik hayatında ciddi canlanmalara yol açmış durumdadır. İhracatımız artmakta, ithalat ise düşmektedir. Artık Türkiye hem kendi kendine yeter bir ülke haline gelmekte, bu kalkınma gücü, dünyada Türkiye’nin özgül ağırlığını artırmakta, düşmanlarına korku, dostlarına güven vermektedir.
Küresel ölçekte meydana gelen pandemi, dünyada üretimi düşürmüş, ihtiyaçları daha çok artırmıştır. Bir de Rusya’nın Ukrayna ile savaş başlatması, asrın felaketi olarak nitelendirilen büyük bir deprem ve sel afetlerini yaşamamız, Türkiye üzerinde daralan bir etki meydana getirmiştir. Ama bütün bunlara rağmen Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile idare edilen ülkemiz büyük bir başarı ile adı geçen felaketleri kararlılıkla atlatma cihetine gitmiştir. Bu yaşananlar başka bir ülkede olsaydı, o ülke çoktan çökerdi. Türkiye’nin bütün bu dezavantajlı haller yaşamasına rağmen, olumsuz etkileri güçlü ve dirayetli liderlik sayesinde atlatılabilmiştir.
Türkiye’nin yakaladığı bu ivmeyi daha ileri noktalara taşıması için mevcut siyasal yapının devam etmesinde fayda vardır. Halkımız şunu iyi bilmelidir ki, bundan sonra Türkiye’mizde yapılan yatırımlar ciddi anlamda ceplerimize ve mutfaklarımıza olumlu bir şekilde yansıyacaktır. Ülkemizin ilerleyişi, emperyalist güçler ve onların maşaları tarafından durdurulmak istenmektedir. Halkımızın ferasetiyle Türkiye, her türlü kuşatmayı yarmıştır. İfsat ekiplerinin tüm çalışmalarını akamete uğratmıştır.
Bizler Osmanlı bakiyesiyiz. Bu millet Sultan Abdülhamit Han’a yapılanları unutmamıştır. Hiçbir zaman ne Suriye, ne Irak ve ne de Afganistan olacaktır. Şimdilerde yeni sınırlar çizmek için emperyalizmin taşeronları kullanılmakta, şu anda Sudan’da iç çatışmalar başlatılmış, Tunus’ta Uyanış ve Özgürlük hareketi lideri Raşid el-Gannuşi ve arkadaşları mahkûm edilmiş, siyasi hareketleri ise durdurulmuştur. Türkiye’nin çevresi, ateş çemberine çevrilmiştir. Eğer Türkiye’yi idare eden güçlü liderlik olmasa, bu coğrafya da acılar yurdu haline çoktan getirilecekti. Bu açıdan aziz milletimizin ferasetli tutum ve davranışı her türlü bariyeri yıkmakta ve tuzakları etkisiz hale getirmektedir.
Hz. Peygamber (a.s): “Mü’minin firasetinden korkulur. Çünkü o, Allah’ın nuruyla bakar” buyurmuşlardır. İşte bu millet, her türlü hâdiseye İlahi nurla baktığı için, doğru ve yanlışı, hak ve batılı birbirinden kolay bir şekilde ayırt etmektedir. Şu anda Kosova’da, Kudüs’ten, Keşmir’de, Üsküp’te, Bosna’da, Balkanlardan Kafkaslara, Ortadoğu’dan Uzakdoğu’ya, hatta Hint alt kıtasından Afrika içlerine, ABD’den Avrupa’ya varıncaya kadar milyonlarca Müslüman duaya durmuş vaziyettedir. İnşallah, onların duası ve bizim insanımızın ferasetiyle Türkiye Yüzyılı sadece bu milletin yüzyılı değil, tüm İslam âleminin, mazlumların ve insanlığın umut yüzyılı olacaktır. Çünkü biz, bir imparatorluk varisiyiz ve bu aziz millet her zaman üzerine düşen müspet görevi hakkıyla yerine getirmiştir ve bundan sonra da getirecektir. Bu konuda hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Yeter ki herkes, gücü nispetinde üzerine düşen görevi hakkıyla yerine getirsin..