Suriye Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor, özellikle de Türkmenler söz konusu olduğunda mesele daha hassas hale geliyor. Gelmemesi de düşünülemez. Zira Osmanlı mirası topluluklar o bölgede hala yoğun bir şekilde yaşıyorlar.
Türkiye ulaştığı aşamada, bölge ve dünya siyasetinde etkin hale geldikçe oralara daha fazla eğilecek. Başbakan Davutoğlu’nun tezi olan ‘yay’ metaforu tam da buna tekabül ediyor. ‘Yayı ne kadar fazla gererseniz ok o kadar uzağa gider’.
Türkiye Suriye sınırındaki bölgeden başlamak üzere yayı geriyor, kuvvetlice asılıyor ki, Avrupa, ABD ve diğer bölgelere sesini duyurabilsin.
Geçtiğimiz gün düşürdüğümüz Rus uçağı bunun bariz bir göstergesi. Toplumun sağduyulu kesimleri Suriye konusundaki tavrı nedeniyle hükümetin arkasındalar.
İki gündür uluslararası medyayı takip etmeye çalışıyorum. Batı medyasının ortak kanaati, Türkiye ile aynı noktada. Rusya bölgede çok sıkıştı. Türkiye’yi göz ardı edebilecek bir konumda değil.
Ayrıca, Türkiye’nin tavrı başta Suudi Arabistan ve Katar olmak üzere Ortadoğu’da çok ciddi bir hareketlenme başlatmışa benziyor. Bu ülkeler güney komşumuzla ilgili konuda Türkiye ile aynı tezi savunuyorlar. Sadece IŞİD’e yüklenilmesi, PYD ve rejim güçlerinin gündemden çıkarılmasını kabul etmiyorlar. Bize de aynısını savunuyoruz. Bölgede oldubittilere ve katil rejimin meşru olduğu tezine dayalı hiçbir tezi makul bulmuyoruz.
Eninde sonunda bu ülke durulacak, işler mecrasına girecek ama olan masum insanlara oluyor. Yerinden yurdundan edilen insanlar yarın radikalleşir, Avrupa ve Rusya’nın kapısına dayanırsa terör, terörü destekler, haksızlıklar başka mağduriyetlerin önünü açar.
Dünya bunu görse iyi olur. Asıl mesele ‘dünya beşten büyük’ söyleminde. Rus ayısı turistle, ekonomi ile ve gazla bizi yola getirmeye çalışıyor ama bunda başarılı olamayacağının farkında değil. Türkiye 1 Mart 2003 tezkeresinde nasıl beklenmeyen bir tavır ortaya koyup NeoCon Bush’a ‘hayır’ diyebildiyse, pekâlâ Rusya’ya da hayır diyebilir.
Turisti ve ekonomisi sadece bize zarar vermez. Ukrayna ve Kırım dolayısıyla itibarı zedelenen ve kendisine karşı ambargo uygulanan, düşürülen petrol fiyatların nedeniyle ekonomisi darboğaza girme noktasında olan Rusya Türkiye’yi görmezden gelemez.
Türkiye ekonomik anlamda sorun yaşarsa, Arap sermayesi açığı kapatabilir. Arap turistler boş kalacak otel rezervasyonlarını telafi edebilirler. Bu belki ülkenin hayrına bile olur. Hepimiz biliyoruz ki, ‘Rus oteli’ olarak tanınan oteller ‘her şey dâhil’ konseptiyle para filan kazandırmıyor. Bırakılıp, giden ‘pislik’ de cabası.
Öte yandan, kazandırsa ne olacak ki? Akrabalarımız, kardeşlerimiz zarar görürken maddiyat sevdasına kapılacak değiliz.
Türkiye 1952 yılından beri ilk kez bir Rus uçağı düşürebilen NATO üyesi ülke oldu. Manevi açıdan bunun ifade ettiği anlamın farkında olmayan yoktur herhalde. O nedenle 7 Haziran seçimlerinden sonra ‘Türkiye’de milli bir hükümet kurulmalıdır’, dedik. Görüyoruz ki ‘Milli hükümet’ kurulmuş.
En azından küçük bir teselli olarak, katil Rus pilotları kahraman pilotlarımızın elinden cezalarının karşılığını hemen buldular. Keşke Türkmen mücahitler pilotları öldürmeselerdi de kendilerine güvence olması için ‘canlı kalkan’ olarak kullansalardı.
Davada haklının yanında yer almaktan, kardeşlik hukukunu gözetmekten başka çaremiz yok. Ülkemiz bu politikalarını sürdürdüğü oranda sadece mazlum toplumlar ve coğrafyalar nezdinde değil, insanlığın maşeri vicdanında da haklı yerini alacaktır.
Biz bildiğimiz doğruları eğip, bükmeden yaparsak Cenab-ı Allah zaten yolumuzu açar.