Cumhurbaşkanı Erdoğan geçmişte eşine rastlanmamış şekilde bir haftadan daha kısa bir süre içinde dünya etrafında tam bir tur atarak çok önemli ziyaretler yaptı. Ziyaretlerin en önemlisi ise; Türkiye ve ABD ilişkisine yön verecek tarihî buluşma oldu.
2 saat 45 dakika süren görüşmeyi üç bölümde ele alalım.
KAPIDA KARŞILAMA VE UĞURLAMA!
Bilindiği gibi Trump’ın nezaket ve protokol kurallarına uymayan değişik bir kişiliği var. Hiç umulmadık yerlerde olmadık tepkiler veriyor. Lafını sakınmayan, nerede ne yapacağı belli olmayan bir tip.
Bütün bunlara rağmen; Trump’ın Erdoğan’ı Beyaz Saray’ın girişinde karşılaması ve el sallayarak uğurlaması Türkiye ve Erdoğan'a saygısının bir göstergesidir. Ellerini sürekli dizinin üzerinde sabitleyerek bağlamanın arkasında bir mahcubiyet gözümüzden kaçmadı. Göz teması hiç yok ve yüz ifadeleri o kadar karmaşık ki; anlayabilene aşk olsun. Eğlenceli ve ciddiyetsiz tavrını ciddiyete terk etmiş resmen. Erdoğan'ın masada oturup anlaşmaları imzalarken Trump ayakta beklemesi ise izlerken bize ayrı bir keyif verdi.
Alman Başbakan'ı Merkel'in ağırlanması ile karşılaştırıldığında Türkiye ve Erdoğan lehine oldukça pozitif bir karşılama vardı. Cumhurbaşkanımız, çok üst düzeyde ağırlandı. Trump'ın sosyal medya paylaşımlarında da Erdoğan’ı alabildiğine övüp, yere göğe sığdıramamış olması cabası. Adamına göre muamele!
Sayın Erdoğan'ın ise her zaman olduğu gibi kararlı, dik ve ciddi bir duruşu vardı.
GÖRÜŞMEDEN ÇIKAN SONUÇLAR!
Türkiye'nin ABD'den beklentileri bağlamında somut bir karşılığı olması en önemsediğimiz detay. İlişkiler daha da gerilecek mi yoksa sürpriz adımlarla yapılan jestlerle olanların üzerine bir sünger mi çekileceği merak konusu olmuştu.
Erdoğan, ABD’ye gitmeden önce Çin’de yaptığı açıklamada Washington’da “nokta koyacağız” demişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bütün dünyanın önünde ABD’yi terörle işbirliği yapmakla suçladı. "YPG-PYD terör örgütünün hangi ülke tarafından olursa olsun muhatap olarak alınması, bu konuda küresel olarak varılan mutabakata uygun değildir. Bölgenin geleceğinde terör örgütlerine yer yok."İfadeleri dikkat çekiciydi.
PYD/YPG yi muhatap almanın yanlışlığını, Libya, Irak, Suriye ve Yemen'deki kaosu fırsata çevirmek isteyenlerin kaybedeceği riskini taşıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trump’ın karşısında, en üst düzeyde Türkiye’nin kararlığına vurgu yaptı. Durduğu yerin altını kalın çizgilerle çizdi. Bundan sonrası tamamen ABD’ye kalmış durumda.
Türkiye’nin gösterdiği bu kararlılığın mutlaka ABD yönetimi üzerinde yansımaları olacaktır.
Amerika’ya dünyanın gözü önünde yanlış yoldasın demesine rağmen karşılığında Trump bir savunma mekanizması dahi geliştirmedi. Trump'un sık sık başarılı bir görüşme yaptık vurgusu yapma ihtiyacı da Türkiye'nin öneminin ve gücünün farkında olduğunu gösteriyor.
Türkiye, Amerika açısından önemli bir ülke. ABD en önemli müttefikini kaybetmek istemiyor ama Ortadoğu politikasını da değiştirmeye yanaşmıyor. Oysa Türkiye’nin yaşamsal çıkarlarını bir yana bırakıp sınırlarının yanı başında bir terör devletine izin vermesi mümkün değil. O halde iki ülkenin arasında ilişkiler devam edecektir ama bambaşka düzlemde. Unutmasınlar ki; Türkiye olmadan Ortadoğu'da, Avrasya'da ve Orta Asya'da olma şansları hiç yok.
ABD Rakka konusunda kararını vermiş durumda görünüyor. Ama bizim böyle bir yaklaşımı benimsememiz mümkün değil. Türkiye'nin beklentileri sabit. Trump bunları yerine getirmiyor ama Türkiye'de Trump yönetiminin bunları yerine getirmemesine çok sert tepki göstermiyor.
Cumhurbaşkanımız YPG ve PYD’den Türkiye’ye olabilecek herhangi bir saldırıda hiç kimseye sormadan angajman kurallarını uygulayabileceğini söyleyerek net tavrına bir kez daha vurgu yaptı. O koridorda ülkemize yönelik bir tehdit olursa buna müsaade edemeyiz.
İkili görüşmede Erdoğan Trump'ın cevap veremeyeceği konuları ve soruları gündeme getirince ABD bürokrasisi çareyi yanlış tercümede bulduğu ve
Fetö elebaşının iadesi gündeme gelince de karşılığında hemen papaz Brunson'ın serbest bırakılması konusunda 3 kez talepte bulunduğu ve ABD'ye iadesini istediği aktarıldığı da dikkat çeken bilgiler arasında.
Türkiye güçlendikçe tarihinden gelen olumlu ilişkileri bilhassa eski Osmanlı coğrafyasındaki halklar üzerinde çok daha etkili olmaya başlayacaktır. Bunun sonucu olarak ABD'nin uşağı ve işbirlikçisi idareciler gidecek halkın istediği yöneticiler iş başına gelecektir. Buda ABD emperyalizminin,sömürüye dayalı ekonomisinin büyük kayıplar vermesi demektir.
2013'te de Erdoğan ABD ye gitmiş ve bizden Suriye ye girmemiz İran ambargosuna uymamız PYD yi tanımamız istenmişti. Bizim resti çekmiş olmamızın ardından 15 gün sonra gezi olayları, 6 ay sonra 17/25 Aralık, 8 ay sonra Mit Tırları, ardından Kobani ve 6/7/8 Ekim olayları zuhur etmişti.
Zorlu bir sürece hazır olmak ve içerde sağlam durmak lazım.
SARAY ÖNÜNDE İZİNSİZ VE KIŞKIRTICI GÖSTERİLER!
Beyaz Saray önünde; barışçıl bir şekilde Cumhurbaşkanlarını selamlamak için bir araya gelen Amerikalı Türk vatandaşlarına uygulaman hırçın ve kışkırtıcı gösteriler son derece dehşet vericiydi. ABD ve Türkiye tarafından terör örgütü olarak tanımlanan PKK/ PYD ile ilişkisi olan yandaşlarının yaptığı izinsiz ve kışkırtıcı gösteriye ABD polisi duyarsız kalınca Türk korumalar müdahale etmek durumunda kaldı.
Ellerinde terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan posterleri ile YPG paçavraları taşıyan az sayıdaki terör örgütü destekçisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın girişi esnasında Türkiye aleyhine slogan atmaya başladı. ABD polisinin yetersiz güvenlik önlemi aldığı ve terör örgütü yandaşlarının tahriklerine müdahale etmediği esnada çıkan arbede de korumaların müdahalesi üzerine ise terör örgütü yandaşları kaçarak dağıldı.
Bizim için zaman mekan farketmiyor. Değerlerimize yapılan sözlü ya da fiziksel her türlü saldırıya tepkisiz kalamıyoruz. Terörle mücadele adına ne gerekiyorsa yapmaya devam edeceğiz. Bir terör kuşağı oluşturulmasına asla izin vermeyeceğiz. Çünkü kararlıyız ve kararımızın arkasındayız.