Kerman, Türk Kızılayın 1957'den bu yana Türkiye'de kan alma faaliyetlerini yürüten noktalardan biri olduğunu belirterek, "Bütün kan bileşenlerini Kızılay temin etmemektedir. Örneğin beyaz kan hücrelerinin alt kümelerinin tedavide kullanılması söz konusu olduğunda Kızılay bu alanda bir faaliyet icra etmemektedir. O nedenle bazı sosyal medya mecralarında birtakım kan ürünlerinin bulunmadığına dair ifadelerin bir kısmı bu beyaz seriye aittir ve kurumuzun görev alanında bulunmamaktadır." ifadelerini kullandı.
Türk Kızılayın 18 bölgede faaliyetlerini sürdürdüğünü, 68 ilde sabit noktada hizmet sağladıklarını aktaran Kernman, şunları kaydetti:
"Ekiplerimizle her gün yaklaşık 200-220 noktaya kadar ulaşabiliyoruz. Bu 220 noktada 830 civarında mobil araç kullanıyoruz. Bunların aşağı yukarı 100'ü kan almada kullandığımız otobüs ve kamyonlardan oluşuyor. Bazı noktalarda da güçlendirilmiş çelik konstrüksiyon yapılarda kan alma işlemini gerçekleştiriyoruz. 2 bin 988 personelimiz bu operasyonlarda çalışıyor. Günlük 1200 hastaneye de servis yapıyoruz. Yılbaşından bu yana hizmete sunduğumuz ürün sayısı 835 bin. Bu büyük meblağın ortaya çıkmasında giderler söz konusu. Bunların en başında gelen, çalışan işçilerimizin alın teridir, emeğidir, bunun karşılığıdır. İkincisi kullandığımız materyaldir. Dörtlü set dediğimiz bugün yaklaşık 200 lira civarında bir maliyeti olan seti kullanıyoruz. Aynı zamanda devletimizin Sağlık Bakanlığı aracılığıyla Kızılaya yüklemiş olduğu testleri gerçekleştiriyoruz. Bu standart testlerin dışında ayrıca tavsiye niteliğinde olan bir kararı Kızılay kendisine ödev olarak belirlemiş ve 2019 yılından beri nükleik amplifikasyon testleri dediğimiz gelişmiş bir test sistemi daha kurgulamış ve hayata geçirmiştir. Onu da çapraz analiz materyali olarak kullanıyoruz. Dolayısıyla bir ünite kanın elde edilmesinde ortalama olarak yaklaşık 1025 lira civarında bir mali gider söz konusu."
Kerman, 2007'den önce sosyal güvencesi olmayan vatandaşların ilaç alımında ve hastane yatışlarında olduğu gibi bir hizmet bedeli ödemesini Türk Kızılayın da uyguladığını hatırlattı. Bu bedelin, bir ünite kanı elde etmek için kullanılan maliyet gideri olduğunu, kanunen bu bedel üzerinde bir miktarın alınamayacağını ifade eden Kerman, 2007'den sonra bu sistemin değiştiğini anımsattı.
2007'de sağlık sisteminin birleştirilmesiyle vatandaşların Kızılay ile parasal ilişkisinin tamamen kesildiğine işaret eden Kerman, bundan sonraki süreçte sadece Sosyal Güvenlik Kurumunun, oluşan maliyetin bedelini kendi belirlediği rakam üzerinden hastanelere aktarmasının söz konusu olduğunu vurguladı. Kerman, şunları kaydetti:
"Bu aktarımda kullandığımız şey nedir? Evet sosyal medyada zaman zaman dolaşan o faturalardır. Bu faturalardaki ifadeler doğrudur. Bölge kan merkezlerimiz, sevk ettikleri ürünün bedelini hastanelere fatura etmektedirler, özel ya da kamu hastanelerine. Devletimiz ise hastaneler tarafından kendilerine ulaştırılan, ister ameliyat esnasında kullanılan kan ürünleri ister doğrudan lösemi gibi hastalıklarda kullanılan kan ürünleri olsun, bunların bedellerini hastanelerin hesaplarına yatırmakta, hastaneler de o meblağları Kızılaya aktarmaktadırlar. Bunlardan bir kısmı maalesef hastanelerde dava konusu olacak kadar geç yatırılmaktadır. Çünkü biz bunlarla sonuçta çalışanların maaşlarını ödüyoruz. Kan torbası ithal ediyoruz. Bunlar ithal ürünler. NAT testlerini, selülozik testleri, kan gruplama testlerini büyük oranda ithal ediyoruz. Bu bedeli ödeyebilmek için de bu çevrimi bir şekilde yapmamız lazım. Devletimizin bulduğu formül de budur. Yani Sosyal Güvenlik Kurumu üzerinden bir ödeme yapılmasıdır."
"YASAKLANMIŞ BİR HADİSEDEN BAHSEDİYORUZ"
Kerman, 2013 yılında güncellenen Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği'nde "kan bileşenlerinden asla ilave ücret alınamayacağı" ibaresinin yer aldığını ifade ederek, şunları kaydetti:
"Vatandaşlarımızın, sosyal medyada dolaşan faturaların üzerine ilaveten kendilerinden bir para talep ediliyorsa bunu derhal şikayet konusu yapmaları gerekir ki biz takipçisi olabilelim. Sağlık Bakanlığımızı da elbette devreye alabilirler. Bize değil onlara da şikayetlerini iletebilirler. Dolayısıyla herhangi bir ad altında bir fark ödenmesi ya da Kızılayın gönderdiği bu faturaların bedellerinin vatandaştan istenmesi bir suçtur. Çünkü burada 'yapılmamalıdır' demiyor, 'yapılamaz' diyor, yasaklanmış bir hadiseden bahsediyoruz."
Bu bedelin ödenmesine dair önerilerini de aktaran Kerman, "Kızılaya nakdi bağış yapan, ayni bağış yapan vatandaşlarımız var. Hala büyük bir teveccühle bu bağışları görmekteyiz. Bu ayni ya da nakdi bağışların bedelinden bu kan hizmeti karşılanabilir. Başka ne olabilir? Kızılayın şu anda yürüttüğü ticari işletmelerin sayısının çoğaltılmasıyla bu gider karşılanabilir. Nitekim İçecek A.Ş'nin, Çadır Tekstil A.Ş'nin, Sağlık Bakım A.Ş'nin geçen yılki kar fazlası, tümüyle kan fiyatlarının sübvansiyonunda kullanılmıştır." şeklinde konuştu.
"800 MİLYONDAN FAZLA BIR BEDELİ KIZILAY KENDİ ÖZ KAYNAKLARINDAN FINANSE ETTİ"
Kızılay Kan Hizmetleri Genel Müdürlüğünün, geçen yılı 451 milyon lira zararla kapattığını vurgulayan Kerman, "Bunu doğrudan doğruya Kızılayın öz kaynaklarından finanse ederek kapatmıştır. Bir önceki mali yılı 226 milyon, ondan önceki mali yılı da 179 milyon lira zararla kapatmıştır. Yani yaklaşık 800 milyondan fazla bir bedeli Kızılay kendi öz kaynaklarından finanse etmiştir. Kızılaya burada haksızlık yapılmaktadır. Hiçbir şekilde ticari olarak kar elde edilen bir iş değildir." diye konuştu.
Sosyal medya üzerinden yapılan bazı paylaşımlarla vatandaşların bağış yapmaktan kaçınmalarının hedeflenmiş olabileceğini dile getiren Kerman, sözlerini şöyle tamamladı:
"Geçtiğimiz haftalarda birtakım olumsuz haberler yapıldı. Fakat biz bunun etkisini görmedik. Yaptığımız analizlere göre depreme ve bu bölgeden günlük 50 ünite bağışı kaybetmemize rağmen nisan ayının kalan 5 gününde 37 bin ünite daha kan alırsak geçen yılki rakamımızla eş hale geliyoruz. Ramazan Bayramı'ndan hemen sonra yeni bir atılım başladı. İki günde 19 bin 800 ünite kan aldık. Bu anlamda milletimize çok müteşekkiriz."