Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi veya kısa adıyla Türk Konseyi’nin 8’inci zirvesi geçenlerde İstanbul’da yapıldı ve örgütün ismi “Türk Devletleri Teşkilatı” olarak değiştirildi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlık ettiği zirveye Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev, Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sadır Caparov, Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev, Türkmenistan Cumhurbaşkanı Gurbangulu Berdimuhamedov, Macaristan Başbakanı Victor Orban ve Türk Devletleri Teşkilatı Genel Sekreteri Bagdat Amreyev katıldı.
İstanbul’daki yeni Genel Sekreterlik binasının açılışı yapıldıktan sonra Demokrasi ve Özgürlükler Adası’nda gerçekleştirilen zirvede “Türk Dünyası 2040 Vizyonu Belgesi” kabul edildi.
Erdoğan’ın da dediği gibi, bu ekonomik çıkar ortaklığının ötesinde bir gönül birlikteliği.
Cuma günkü zirvenin ardından Türkiye’yi ve Erdoğan’ı seven bir Arap entelektüelin İstanbul’daki zirveyle ilgili yorumunu gördüm.
Türkiye’nin Arap ülkelerine dostça el uzattığını fakat Arap ülkelerinin kendilerine uzatılan eli tutmadığını, Türkiye’nin de bunun üzerine Türk devletlerine yöneldiğini söylüyordu.
İyi niyetle yapılmış olsa da bu doğru bir çıkarım değil.
Geçmişte de benzer yorumlar yapılmış, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne kabul edilmediği için Arap ülkelerine yöneldiği öne sürülmüştü.
Oysa gerçek şu:
Ankara, Türkiye’yi merkez alan “her yöne açılım” politikası izliyor.
Türkiye’nin Avrupa ve Amerika’yla ilişkileri, Rusya ve diğer komşularıyla ilişkileri, Arap ülkelerine ve Afrika’ya açılımı, Türk devletleriyle birlikteliği birbirine alternatif değil.
Çok boyutlu dış politika haritamızda hepsinin ayrı bir yeri var.
Türkiye, Avrupa Birliği’yle ve Avrupa ülkeleriyle ilişkilerini geliştirme hedefinden vazgeçmedi.
Komşularıyla, tarihi ve dini bağlarının olduğu Arap ülkeleriyle yakın işbirliği içinde olmak istemesi gayet doğal.
Ortak kökene, kültüre ve mirasa sahip olduğu Türk devletleriyle birlikteliği çeşitli sebeplerle bir süre ayrı düşmüş kardeşlerin buluşmasından farksız.
Diğer bir ifadeyle, Arap ülkelerinin hiçbiriyle en ufak bir problem yaşamamış olsaydı dahi Ankara’nın Türk devletleriyle ilişkileri güçlendirme hedefi yine olacaktı.
Avrupa’dan Asya steplerine uzanan geniş bir coğrafyayı bir araya getiren Türk Devletleri Teşkilatı’nın ağırlığı bölge ve dünya dengeleri üzerinde mutlaka hissedilecek.
Üye ülkeler arasında siyasi, ekonomik ve askeri işbirliğinin güçlenmesinin de birilerini rahatsız edeceği muhakkak.
Fakat o birileri memnun değil diye de kardeş ülkelerin sağlam bir zeminde ve karşılıklı çıkarları çerçevesinde aralarındaki işbirliğini geliştirmekten vazgeçmeleri söz konusu olamaz.
Azerbaycan’ın - Türkiye’nin de güçlü desteğiyle - işgal altındaki Karabağ’da elde ettiği zaferin Türk devletlerinin kendilerine daha çok güvenmelerini sağladığı söylenebilir.
Türk dünyası için önemli bir kapı olacak Zengezur Koridoru’nun açılması ve Türkiye ile Orta Asya’daki kardeşleri arasında kara bağlantısının kurulması işbirliğini - inşallah - oldukça ileri boyutlara taşıyacak.
Türk Devletleri Teşkilatı ile birlikte üye ülkeler arasındaki çoklu ilişkilerin daha kurumsal hale gelmesi hedefleniyor.
Bu hiç şüphesiz kutlu bir başlangıç ve devamının getirilmesi, işbirliğinin daha ileriye götürülmesi gerekiyor.
Gerçek anlamda Türk Birliği’ne doğru daha önümüzde kat etmemiz gereken uzun bir yol var.
Aksi takdirde Türk Devletleri Teşkilatı’nın da Arapların “ölü örgütü” Arap Birliği’nden bir farkı kalmaz.