Her zaman marka olmanın kısa vadede gerçekleşecek bir şey olmadığını söylüyoruz. Marka demek uzun vadeli yatırım gerektiren, iletişim gerektiren bir şey. Marka demek tüketiciyi psikolojik olarak rahatlatmak, satın aldığı üründe kalite garantisi sunmak, fiyatı düşündürmemek demektir. Yereldeki firmalar ajanslarla ilk anlaştığında, “bizi uçuran bir reklam yapın”briefi veriyor. Fakat beni tanıyan var mı, tüketici ne kadar farkımda diye soran yok.
İnsanlar psikolojik olarak tanıdıkları, bildikleri markaları satın alırlar. Kendinizden pay biçin. Markete süt almaya gittiğinizde raftan daha önce hiç tanımadığınız bir markayı sepete koyduğunuzu hatırlıyor musunuz? Alışveriş davranışının en önemli koşulundan biri tanıdığımız, bildiğimiz markalara öncelik vermemiz. Bundan dolayı ilk yapılması gereken marka farkındalığını sağlamak. Farkındalık içinse önce tanınırlık sonra da hatırlanırlık geliyor. Tanımadığınız ve gördüğünüzde hatırlamadığınız bir şeyin farkında da olmazsınız. Reklamda yaratıcı içerikler kullanmadan önce marka adınızı tüketici zihnine nasıl yazarız stratejisi üzerine kafa yorun.
Sektördeki rakiplerinizle kıyaslandığında marka farkındalığını sağlayan markalar, marka bilinci sağlar bu da marka satın alımı gerçekleştirerek sadakatin yolunu açar. Kısaca marka olmaya adım atmanın ilk koşulu farkındalık oluşturabilmektir.
TİKSİNDİREN REKLAMLAR FARKINDALIĞI ARTTIRIYOR
Duygular artık hayatımızın her alanında yer alıyor. Her davranışımızın temeli duygulara dayanıyor. Bunun farkına varan reklamcılar da içeriklerini duygusal temalar üzerine konumlandırıyor. Duygulara hitap etmeyen reklamlar tüketiciyi yakalayamıyor. Artık markalar tüketicide uyandırdıkları duygularla ayrılıyor, farklılaşıyor. Üstelik duyguların taklit edilememesi de markaları sahiplendikleri duygulara daha fazla yatırım yapmaya itiyor.
Coca – Cola’nın mutluluk hissi, Kent şekerlerinin bayramlarda hüzünlendiren reklamları gördüğümüz iki örnek. Hüzünlendiren, mutlu eden reklam içeriklerinin yanında bir de tiksindiren reklamları görüyoruz. Tiksinti çok fazla üzerine düşülen bir duygu olmasa da günlük tüketimlerimizde yeri büyük. Bu fırsatı kaçırmayan reklamcılar tiksinti duygusuna gün geçtikçe eğilmeye başladı. Üstelik yapılan araştırmalara göre tiksinti duygusunu kullanan reklamlar daha fazla akılda kalabiliyor. Tabi bu da reklamı yapılan markanın farkına varılmasını ve akılda kalmasını sağlıyor. İnsanların doğası gereği iç güdüsel olarak tiksinç şeyleri yok etme isteğimiz dersiniz yoksa mikroplardan korku mu dersiniz bilemem ama tiksinme duygusu eğer ürününüz ve pazarınız buna uygunsa reklamlarınızı farklılaştıracak. Kısaca duygu dünyası derya deniz. Artık ürün özelliklerini anlatmak yerine henüz tüm köşeler kapılmadan duygunuzu seçin.