Dünya, ABD’nin 45. Başkanı seçilen Trump ile, bu zamana kadar hiç görmediği şekilde bir tarihi bir testten geçmeye hazırlanıyor. Trump’ın ortaya attığı arz yönlü ekonomi politikaları, ABD’de görülen ilk değil tabi ki. ABD’de, 1981 yılında başkan seçilen Reagan, bütçeyi küçülten ve iktisadi büyümeyi artırmak için parasalcı, vergi indirimleri ve bütçe harcamalarını azaltıcı müdahaleci politikaları uyguladı. Hatta bu politikalar genel bir ifadeyle Reaganomics şeklinde bile ün yaptı. Trump’ın yıllar sonra, teorik olarak kulağa hoş gelen ancak uygulama sonuçlarına bakıldığında pek de başarılı olduğu söylenemeyen Reagan döneminde uygulanan arz yönlü ekonomi politikalara yönelmesi ve ABD ekonomisinin geleceğine yönelik önemli iddialarda bulunması, dünyayı, yeni bir heyecana ancak aynı zamanda da bilinmezliğe, karamsarlığa ve istikrarsızlığa doğru hızla sürüklemektedir. Trump’ın ortaya attığı politikalarının Reagan dönemine göre, başta Çin, Japonya, Rusya ve AB ülkeleri gibi genel bir tepkiyle karşılaşması yanında, özel olarak da Meksika, Avustralya gibi ülkeler tarafından ciddi düzeyde tepkiyle karşılanması boşuna değildir. Bir defa, 2017 yılı ile 1980’li yılların koşulları arasında önemli farklar bulunmaktadır. O zamanki ABD ile Rusya arasındaki siyasi, ekonomik ve askeri alanlardaki ilişkiler ile günümüzde çok önemli farklar vardır. Rusya’nın kapalı bir iktisadi yapıdan nispi olarak daha liberal bir yapıya geçme çabaları, Çin’in özellikle 1990 yıllar ile birlikte büyük bir atılım yaparak GSYİH bakımından dünyada ikinci büyük ekonomi haline gelmesi, 1960’lı ve 1980’li yıllarla birlikte başlayan reel ve finansal ekonomilerin, adına küreselleşme denen tüm ülkeleri ekonomi, sosyal, kültürel olmak üzere her konuda çevreleyen bir yapının içinde bulmaları gibi, genel faktörler sayılabilir. Tüm bu genel faktörlerin üzerine bir de agresif, hırçın, şirket yönetmeyle devlet yönetmenin farklı olduğunu bile kavrayamayan, üstelik arkasına aldığı ABD’nin askeri, ekonomik ve siyasi gücüne de güvenerek, kendi iç yapısını teşkil eden yapılarla (CIA, medya, sivil toplum kuruluşları vb.) bile kavga edebilecek ve geri adım atmayacak derecede laf dinlemez bir ruh yapısı içindeki Trump’ın, günümüzde uygulamaya koymayı düşündüğü ekonomi politikalarının ortaya çıkaracağı etkiler, çok daha büyük, şiddetli, kapsayıcı, kavrayıcı, kuşatıcı ve uzun süreli olacağı herkesin ortak fikridir. Salt ABD çıkarını ilk sıraya koyan politikalara, aynı şekilde tepki vermekte gecikmeyecek ülkelerin de karşılıklı yaptırımları da düşünüldüğünde, çarpışmanın sert olacağı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bumerang misali, önce Amerika’nın çıkarlarını korumaya yönelik bu politikalara karşı, oluşacak tepkilerin eninde sonunda dünya ekonomisini stagnasyona sürükleyeceğinden, sonuçta herkes zarar görecektir. ABD’nin çıkarları uğruna, bu basit süreci dahi göremeyecek kadar gözünü hırs bürümüş vaziyetteki bir kaptanın idaresindeki dünya gemisinin önem alınmazsa, ne zaman olduğu kesin belli olmamakla birlikte, karaya oturacağı açıktır. Her ülke en baştan bu realiteyi baştan kabullenmeli, beklenen gerçekle yüzleşmeden önce, özellikle ülkemiz gibi cari dengesi negatif veren, dış ticaret açığını yıllardır kapatamayan, enflasyon, işsizlik, borçlanma rakamlarını makul seviyelere indiremeyen, sürekli dillendirilmesine rağmen çağdaş normlara uygun eğitim reformunu hala devreye sokamayan, enerji ve hammadde ithal etmek zorunda kalan, bir türlü ithalata bağımlı kalkınma ekseninden kendini kurtaramayan, orta/yüksek teknolojili üretim aşamasına geçemeyip dünya pazarlarında kendine yer bulamayan, ülkeler için süreç çok daha sert geçecektir. Bu olumsuz koşullara ülke olarak, gelişmiş ülkelerin çıkarlarının kesiştiği Orta Doğu gibi zor bir coğrafyaya yakın konumda bulunmamız nedeniyle jeopolitik risklerin eklenmesi, Fitch Standard&Poor’s ve Moody’s gibi ABD merkezli derecelendirme kuruluşlarının ekonomik realitelerin aksine zaman zaman subjektif etkiler altında kalarak ülkemizin notunu düşürmesi, uluslararası terör örgütlerinin başta ABD olmak üzere söz konusu ülkeler tarafından ve siyasi çıkar temin etmek adına ülkemiz içindeki siyasi unsurlar tarafından da artık açıkça desteklenmesinin siyasi belirsizlik olasılığını artırması ile başkanlık sistemine geçilmesinin oylanacağı referandum sürecinin çok sert ve karşılıklı hakaretlere varan tartışmalar nedeniyle, zor koşullardan geçmekteyiz.
Tüm dünya ülkeleri ve Türkiye, bu gerçekleri dikkate alarak gelecek planlaması yapmalıdırlar. İlk sıraya da Trump’ı koymalı ve her türlü fantezilerine de hazırlıklı olmalıdırlar. Trump’ın başını çektiği ekonomi ve siyaset gemisinin yüzdüğü sular, bundan sonra durulmayacak, daha da dalgalı hale gelecektir.
Hükümet tarafından açıklanan ekonomi reform paketlerinin ülke içinde beklenen ilgiyi görmemesi, yerli ve yabancı girişimcilerin tasarruf fazlalarının, plasman ve doğrudan sabit yatırımlara istenen düzeyde yönelmemesi, hep yukarıda anlatmaya çalıştığım olumsuz koşulların sonucu olarak, belirsizliğin artması nedeniyledir. Bu girdaptan bir an önce çıkıp, ülke olarak sorunların çözümüne yönelmemiz, seksen milyonun ortak çıkarıdır. Ümidim, bu gerçeği bir an önce anlarız.
Soru: Kurun yükselmesi her zaman ihracatı artırır mı? Neden?
Sözün Gözü: Yanlış formülle doğru sonuca varılmaz.