Evlilik, taraflar arasında bir sözleşmedir. İslam’da bu sözleşme “nikâh” kavramıyla ifade edilir. Nikâh, birleştirme, bir araya getirme manalarına gelir. Terim olarak nikâh, dini açıdan aranan şartlar çerçevesinde aralarında evlenme engeli bulunmayan bir erkekle bir kadının hayatlarını şahitler huzurunda geçici olmaksızın birleştirmelerini sağlayan bir sözleşmedir. Günümüzde bu sözleşme/nikâh, belediye başkanları ya da temsilcileri, müftüler ya da temsilcileri tarafından kıyılmaktadır. Böylece evliliğe adım atan kadın ve erkeğin hukuki açıdan hakları da korunma altına alınmış olmaktadır. Değişik sebeplerle zaman içerisinde eşler arasında ortaya çıkan şiddetli geçimsizlikler sebebiyle de boşanma/talak devreye girmektedir. Arapçada talak, bağından kurtulma, serbest kalma, boşanma manalarına gelir. Eşler arasındaki nikâh sözleşmesinin bozulmasını ifade eder.
İslam evlilik olayına bir ibadet olarak bakar. Aile olmak, sadece bu dünyada değil, öbür tarafta da devam eder, mantığı ile hareket edilir. Ailede eşler, bu evlilik kurumunun sürmesi için üzerlerine düşün yükümlülükleri yerine getirme konusunda azami çaba sarf etmelidirler. Çünkü evlilik, eşler arasında sükûneti meydana getiren bir nimet olduğu kadar, hayata güvenle bakmanın da bir adresidir. Onun için Müslüman evi, mesken olarak nitelendirilmiştir. Mesken, içinde huzur duyulan yaşama alanıdır. Bunun şartları ve ilkeleri de 150 metrekarelik toprak parçası üzerinde Allah ve Resulünün belirlediği ilkelere uygun bir hayat yaşamaktır. Bu ilkeler yaşatıldığı sürece, bu ev bir huzur ortamıdır, karı ve kocanın içinde birlikte huzur duydukları bir yuvadır. Keşke bu huzur yuvaları hep böyle gitse… Zamanla temel ilkelerin bilinmediği ya da çiğnendiği, arada saygı, sevgi ve sadakat bağlarının zayıflatıldığı dönemlerde meskenler, zulüm mekânları haline dönüşebilmektedir. Netice, “biz mutluyuz” diye kurulan yuvalar çoğu zaman üften-püften sebeplerle yıkılıp gitmektedir.
Son yıllarda ülkemizde boşanma sebeplerinde görünür artmaların yaşandığına tanıklık etmekteyiz. Bunun birçok sebebi vardır. Benim konum bu sebeplerden bahsetmek değildir. Asıl konum dağılmak ve yıkılmak üzere olan bir aileye arabuluculuk yaptığım bir olayı ibret olması açısından sizlerle paylaşmaktır. Aynı iş yerinde çalıştığım bir arkadaşın uzun zamandan beri eşinden ayrı yaşadığını öğrendim. Bir Müslüman sorumluluğu ile bu işe el atma gereği duydum. İlk yapmam gereken tarafları dinleyip onlara âdil hakemlik yapmaktı. Evvela, eşinden ayrılmak istediğini söyleyen arkadaşla buluştum, ayrılmak istediği sebeplerin neler olduğunu kendi ağzından dinleyip not ettim. Dile getirdiği sebepler, İslam noktai nazarında boşanmayı gerektiren sebeplerden hiçbiri değildi. Kendisiyle yaptığım görüşmelerde bu sebeplerin bir boşanma gerekçesi olamayacağını beraber tartışarak belli bir noktaya getirdik. Aynı zamanda eşini de dinledim. O, boşanmak istemiyordu. Elbette kocası hakkında onun da şikâyetleri vardı. Bunlar; eşinin kendisine ve çocuklarına karşı ihmalkârlığı, sorumsuzluğu, ilgisizliği ve hanımını aşağılayıcı/tahkir edici sebeplerdi. Yaptığım sayısız görüşmelerin birinde kocanın eşi ve çocuklarına karşı ilgisiz ve sorumsuz davranmasının affedilemeyecek bir hata olduğunu, eşini aşağılama sebeplerinin ne insanlığa ve ne de Müslümanlığa yakışmadığını güzel bir üslupla anlatmaya çalıştım. Aşağıladığı sebeplerden birisi hanımının eğitimiyle ilgili, bir diğeri de kendisinden kısa boylu oluşuyla ilgili iddialardı. Kendisine sen evlenirken eş adayının; eğitim-öğretim durumunu ve boy farklılığını görmedin mi? diye sordum. Gördüm ama şeklinde kem-küm eden cevaplar verdi. Yengeden bu gerekçelerden tahsil meselesini çözüme kavuşturma yolunda büyük bir azim ve gayret sezmiştim. Zaten Lise mezunu idi. Üniversiteye hazırlandığını ve neticede bunu da başarıp üniversiteden mezun olarak görev alacağını söylemişti.
Bu ailenin iki de dünya güzeli çocukları vardı. Beyefendiye mesele, tahsil meselesi ise, eşinde büyük bir gayret gördüğümü ve bunu da başaracağına inandığımı ifade ettim. Bunun boşanma gerekçesi olamayacağını dile getirdim. Boy kısalığı meselesine gelince, beyefendiye bunun çözümünün de eşine topuklu ayakkabı giydirdiğinde çözüleceğini söyledim. Nihayetinde iki eşi bir araya getirdim, birbirlerine karşı söyledikleri gönülleri kırıcı sözlerden dolayı özür dilettim ve helalleştirdim. Tabii ki bunlar kolay olmadı. Nihayetinde Rabbimizin yardımı ile tekrar ailede birliği yeniden sağladık. Gerçekten hanım kızımız üniversite sınavlarına girdi, başarılı bir puan aldı, fakülte bitti ve iyi gelir getiren bir göreve de atandı. Şimdi bu çiftin araları çok iyi, iki olan çocukları da dörde çıktı. Böylece aile gemisi tekrar uçsuz bucaksız mutluluk okyanuslarda yüzmeye başladı.
Eskiden aile büyükleri vardı, hatta mahallede âkil ve hakem insanlar yaşardı. Onlar bir aile sıkıntısı duydukları zaman kimseye hissettirmeden ve eşlerin mahremiyetlerini afişe etmeden önlem alır ve devreye girerler, sorunlu aileleri barıştırırlardı. Bu gönüllü arabuluculuk yöntemi Kur’an’ın da emri idi: “Eğer karı kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Düzeltmek isterlerse Allah aralarını bulur; şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır.”(4/Nisa 35). Bugün bu arabuluculuk gereği gibi yapılmıyor. İş çığırından çıktıktan sonra damat ve gelinin taraftarları bir birlerine düşman, hasım haline geliyorlar. Her türlü sulh çabaları boşa çıkıyor, soluklar mahkemede alınıyor, olan arada masum evlatlara oluyor. Bugün aile anlaşmazlıklarını çözecek gönüllü arabuluculuk sistemini yeniden ihya etmeye ihtiyacımız vardır. Nasıl ki evlendirme yardımlarıyla ilgili teşkilatlar kuruluyorsa, sorunlu ailelerin arasını bulacak, aile gemisini batmaktan kurtaracak gönüllü ekiplere ihtiyaç vardır. Unutmayalım bu işler resmi kurumlar aracılığıyla da çözülmüyor. İşin içine para ya da zorunlu memuriyet görevi girmemeli, tamamen rıza-i Bari ile hareket edilerek sorunlar gönüllü ve sivil oluşumlarla çözüme kavuşturulmalıdır. Bu mekanizmada kimler olmalı, nasıl çalışılmalı, bu işi dert edinen kimseler bir araya gelip çözüm odaklı bir arabuluculuk sistemi ihdas edebilirler ve bu oluşum başaralı olduğu sürece ülke çapında arabulucu eğitimleri marifetiyle yaygınlık kazandırılmalıdır.