15 Temmuz günü yoğun gündemin arasında gözden kaçmaması gereken önemli bir gelişme oldu. Bu gelişme bana göre toplumun kahir ekseriyetinin beklentisine cevap veren, hatta sevindiren bir haberin ilk adımlarından biriydi.
AK Parti MYK toplantısında dört saat boyunca İstanbul Sözleşmesi masaya yatırıldı. Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere MYK’daki bazı isimler Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinden yana tavır koydu.
MYK’da bu adımın atılmasına karşı çıkanlar da oldu elbet. Ama nafile…
Bu saatten sonra ‘İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükte kalması demek, toplumun neredeyse yüzde 90’ına kulak tıkamak demektir. Toplumda, bu sözleşmenin yürürlükten kaldırılması yönünde büyük bir beklenti var.
Bu beklentiye cevap verilmemesinin büyük sonuçları oldu bugüne kadar. Toplumun çatısı olan aile, bu sözleşme ile açılan kocaman gedikler yüzünden adım adım yıkıldı, yıkılıyor… Bu tahribat, sosyal medyanın, bireyselliğin ve ben merkezli dünyevileşmenin getirdiği dalgalarla bundan sonra çok daha belirgin olacaktır… Ve her geçen gün bu dalgaların boyu tsunami gibi yükseliyor!
Toplumu kurtarmanın olmazsa olmazlarından biridir bu düzenleme yani!
Bakmayın siz üç beş kadın derneğinin sesinin çok çıkmasına. Onlar olaya Feminizm boyutundan baktıkları için toplumda oluşan mağduriyetleri göremeyecek kadar fanatikler bu konuda.
Sadece sol fraksiyon kadın derneklerini de kastetmiyorum üstelik; sağ mahallede de yukarı mahallede de aşağı mahallede de cümleler neredeyse aynı! Olaya cinsiyetçilik boyutundan bakıyorlar sadece.
Kadınlar tabi ki başımızın tacıdır. Kadına şiddetin de ayrımcılığın da her türlüsüne karşıyız. Fakat bunu erkek düşmanlığı yaparak başaramayız!
Kadına hukuksal anlamda pozitif bir ayrımcılık yapılması, erkeklere yapılan büyük bir haksızlık değil midir mesela? Olaya kadın hakları değil, insan hakları boyutundan bakmamak ortaya arızalar çıkarıyor.
Kişiler arası ilişkilerde aynı cürümlerde erkeğe farklı kadına farklı ceza olmaz. Ama bizim ülkemizde oluyor ne yazık ki.
Zaten mahkeme sonuçlarına genel anlamda sosyal medya yön veriyor. Sosyal medyada da cinsiyetçiliğin dibini yaşıyoruz. Nedense suçlu olan her durumda hep erkek oluyor.
İstanbul Sözleşmesi sadece eşler arasındaki ilişkide değil, toplumsal diğer rahatsızlıklarda da baş rol oynuyor.
Mesela eşcinselliğin normalleştirilmesinin başlıca sebebidir bu İstanbul Sözleşmesi! Bu sebeple bazı ülkeler sözleşmeden çekildi. Bulgaristan, Macaristan, Hırvatistan kadar olamadık mı yani?
Okullarımızda verilen eğitimlerden tutun da izlediğimiz dizilerde bile İstanbul Sözleşmesi’nin yol açtığı tahribatlar çok büyük.
Modern olma ayağına yatarak, eşcinselliği hoş görmemiz isteniyor. Bakın hasta olanları bir kenara bırakıyorum, fantezi için eşcinsellik yapanları nasıl hoş görelim?
Bu bataklıkta daha ne kadar debeleneceğiz çok merak ediyorum.
Evlilik oranları gün geçtikçe düşüyor! Gençler evlenmek istemiyor artık. Çünkü çekinceleri var.
Öyle şeyler duyuyoruz ki. Kadın ayrılıyor, kayıtlara geçmeyen düzenli bir işe giriyor ve yeni sevgilisi oluyor ama nafaka kesilmesin diye evlenmiyor.
Sırf nafaka kesilmesin diye zina hayatı yaşıyor!
Nafakam kesilmesin diye evlilik dışı ilişki yaşayanlar, “İkinci defa evlenip kısa sürede de boşanırsam ilk boşanmadan kazandığım nafakayı da almaya devam edebilir miyim” diye avukat kapılarını aşındırıyor, kanun maddelerinin açıklarını arıyor.
Daha beteri de eski eşine açtığı nafaka davası için sevgilisiyle el ele mahkeme salonuna geliyor...
Meselemiz kadın hakları ya hani!
Boşanan erkeğin evlendiği ve bu olayın hiçbir şekilde tarafı olmayan eşin durumunu dikkate almayacak mıyız peki? O da nedeni olmadığı bir sorunun faturasını hayat boyu ödüyor. O kadının suçu ne peki? Onun kadın hakları ne olacak?
Bu kanun insani bir hale getirilmeli. Mağdur üretmekten vazgeçilmeli. Kanunun değişmesi de yetmiyor elbette, hakimlerin yorumu ve olaya toplumsal yaklaşım da önemli.
Ülkemiz açısından bu İstanbul Sözleşmesi büyük bir utançtır…
Toplumun talebine kulak tıkanmamalı! Bir an önce çalışma yapılmalı…