Ülkemizde, yoğun bir ahlaki bunalımın varlığı bir gerçektir, ancak bu bunalım, sanıldığı gibi sadece iman zayıflıklarından değil iman, ibadet ve ahlak arasında kurulması gereken hayatî bağın ihmalinden kaynaklanmaktadır. Teknolojik ilerlemelerin baş döndürücü bir şekilde yaşandığı günümüzde ahlaki değerlerin yaşanması ve yaşatılması da ayrı bir ehemmiyet olarak karşımıza çıkmaktadır.
Zira son 15-20 yılda toplumun hemen hemen tüm kesimlerinde ahlaki yozlaşma yaşandığına şahit olmaktayız. Apartman hayatı, site yaşamı derken insanlarımız kalabalıklar içerisinde yalnızlıkları yaşamaktalar. Bu yalnızlık sosyal bir varlık olan insanı toplumdan uzaklaştırırken her geçen gün de toplumda işlenen suçları artırmaktadır.
Son zamanlarda gazetelerin ikinci sayfalarında, televizyonların gündüz kuşaklarında çokça izlediğimiz dolandırıcılık, cinayet, kadına şiddet, çocuklara karşı işlenen mide bulandırıcı suçlar toplumumuz üzerinde derin yaralar açmakta. Bu işlenen suçlar ilk olmadığı gibi maalesef son da olmayacaktır. Bu tür suçlara karşı verilen cezaların caydırıcı olup olmadığı hukuksal bir konudur. Ancak bu tür problemlerin ana kaynağını sağlıklı bir şekilde tespit edip kalıcı çözümlere yönelmemiz elzemdir.
Hak dinimiz İslam ve köklü medeniyetimizden aldığımız ilhamla yeniden inşa ve ihya sürecine başlamalıyız. Bu süreci öncelikle aileden başlatmalıyız. Şu bir gerçek ki günümüzde modern yaşam biçimi en çok toplumun çekirdeği olan aileyi olumsuz anlamda etkilemekte, aile yaşamını bozmakta ve aileyi temelinden sarsmaktadır.
Bu sarsıntının etkisiyle ailede anne ve baba, rol model olmaktan çıkıp televizyon dizilerindeki karakterler onların yerini almakta. Aile ile birlikte geçirilen nitelikli zamanların yerini televizyon, sosyal medya ve internet oyunları almaya başladı. Dolayısıyla yeni yetişen kuşaklara bir anlamda ilk şekli kazandıran aile eğitici, koruyucu ve yetiştirici fonksiyonlarını kaybetmeye başladı.
Köklü bir medeniyetin mirasçısı olan ülkemizin geleceğini garanti altına almak ve millî birliğimizi devam ettirmek için kültür sömürgeciliğine karşı gereken tedbirleri almak, millî kültür değerlerimizi muhâfaza etmek zorundayız.
Çocuklarımızı ve gençlerimizi ailemizde, İslami ahlak ve terbiye üzerine yetiştir(e)mediğimiz takdirde, gelecekteki yaşantıları bugün şikâyetçi olduğumuz durumdan farklı olmayacaktır. Vakit çok geç olmadan önce kendimize, sonra da gençlerimize sahip çıkmalıyız. Kur’anı hayatımızın merkezine almadığımız sürece bu tür sıkıntıları yaşamamız kaçınılmazdır. İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy” Kuran’a Hitab” şiirinde belirttiği gibi:
Ya açar Nazm-ı Celîl’in bakarız, yaprağına;
Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına.
İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin;
Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için.”
Huzur İslam’da, çare yüce kitabımız Kur’anda… Selam ve dua ile…