Türk toplumunda ailenin, aile içinde de kadının önemi ve yeri büyüktür. Aile, çağdaş hukuka uygun medeni kanun esaslarına göre kurulmuş ve bu kanunla kadın erkek eşitliği sağlanmıştır.
Kadınların erkekler ile eşit olarak toplum içinde yerlerini almaları toplumsal uzlaşmanın ve uygarlığın bir parçasıdır. Demokrasinin topluma bütün kurallarıyla yerleşebilmesi için kadınlarımıza haklarının verilmesi gerekir. Sosyoekonomik, sosyokültürel, psikolojik, akademik, siyasi ve yasal hakların tümü eşitlik ilkesinin bir parçasıdır.
Bütün bunlara rağmen tarih boyunca sözlü ve fiziksel şiddete en çok maruz kalan kadınlar ve şiddetin başlangıç yeri hep aile. Kadınlar cinsiyetin belirlendiği andan itibaren erkek egemen toplum yasaların geçerli olduğu bir dünyada, erkeklerin dayattıkları cinsiyetçi bir düzen içinde özel yaşamlarında ya da kamusal alanda çeşitli şiddet olayları ile karşı karşıya kalmakta.
Geçmişten günümüze kadına şiddet uygulama erkek otoritesinin dışa vurumunun yasal yollarından biri olarak görülmekte ve bu nedenledir ki yazılı ve yazısız toplumsal kurallarla kadına yönelik şiddete yeterince çözüm üretilmemektedir.
Kadınlarımızın kimliğini ve sınıfını sosyal toplumumuz içinde statülendirmek yerine onlara gereken eşitliği tanımak toplumun huzuru ve refahı için önemlidir. Aksi zihniyete hizmet eden bir toplumda yara hiç bir zaman kapanmaz. Kadının adı yok zihniyetini benimseyen bir toplum her geçen gün yok olmaya mahkûmdur.
İlk Türk devletinde de kadınlar ve erkekler eşit haklara sahipti. Devlet yönetiminde, hakanların yanında hatun adı verilen eşleri söz sahibiydi. Kadınlar ata binip ok atar, top oynar, güreş gibi ağır sporlar yapar ve savaşlara katılırlardı. Namus ve iffete büyük bir önem verilirdi.
Kadın meselesini ya da cinsiyeti tartışırken bu çağdaş batı ve islam dünyasının yakın tarihinde iz sürmek zorundayız. Çünkü bugünü belirleyen dündür. Kadının tarihten günümüze ciddi bir geçmişi ve kadınların hayatını doğrudan etkileyen dönüşümleri var.
Hızlı değişimin en fazla etkilediği kesim kadınlardır.
Erkeğe güçlü imajı çizilirken, kadın baskı altında tutulur. Böylece hedefleri ve kendince önemliler için savaşacak gücü kendinde bulamaz ve her şeye evet der.
Kadının çaresiz tavrı erkeğin şiddet uygulamasına katkıda bulunur. Buna tanık olan ailenin diğer küçük üyeleri ilk önce inanmama ve inkar, ardından kayıp ve kaygı yaşayarak ebeveynlerin davranışlarını model olarak alırlar ve bu kuşaklar arasında aktarılır. Ve ilerde şiddet uygulayan veya uygulanan bireyler olmak için risk oluştururlar.
Kadına yönelik şiddet, cinsiyet ayrımcılığına dayalı bir düzen insan hakları ihlalidir. Kadına yönelik şiddet kadının yaşam hakkının, güvenliğinin, onurunun, özgürlüğünün ve bedensel bütünlük hakkının sırf kadın olması nedeniyle ihlalidir.
Kadının toplumdaki yeri ne çok yeni ne de tamamen halledilmiş bir konudur. Kadın, toplumumuz içinde önemli bir olgu olmasına rağmen nedense ikinci sınıf vatandaş rolüne itilmektedir.
Mesele kadının başarabilmesi değil, karşı cinse bir tehtit algısı olarak gözükmesidir. Kadın ne bir tabu nede namus simgesidir. Namus bir karakter unsurudur. Her insanda olduğu gibi.
Kadınlarımızın hak ettikleri yere gelmeleri yine kadınların bilinçli ve organize olmuş mücadeleleriyle gerçekleştirilecek. Yeter ki kadınlarımız haklarını bilsinler ve haklarına sahip çıksınlar. Erkek egemen sistem kendiliğinden değişmeyeceğine göre değiştirecek ve değişime zorlayacak olan yine kadınların gücüdür. Kadınlarımız, kendilerini erkeklerle eşit görmeyen, ikinci sınıf vatandaş kabul eden ve sadece cinsel obje olarak gören hastalıklı zihniyetlere karşı çıkmalı, her alanda eşit haklara ve yetkilere sahip gören düşüncelere ve oluşumlara destek olmalıdır. Kadınlar, pozitif ayrımcılığı hak ediyor, özellikle bizim kadınlarımız.
Adaletli temsile hakkımız ve ihtiyacımız var.
Elbette hiçbir gerekçe kadının mağduriyetini haklı göremez ve destekleyemez fakat yeni/güçlü Türkiye fragmanında yine kadın cinayetleri, boşanma, cinsel taciz, şiddet, mağduriyet, sığınma evlerinin öne çıkarılmasını da şiddetle eleştiriyorum. Temsil biçimleri kadınların çaresizliğini ve zavallılığını göstermeye yönelik değil bilgilendirme ve takdir etmeye yönelik olsun.