Gâvurluğun en önemli vasıflarından birisi beyinleri iğdiş ederek insanları kendi istedikleri şeylere inandırmasıdır. Sözü dolandırmayalım, demem o ki bu gavurlar yalan işinde pek mahirlerdir.
-Ali Kalkancı, Fadime Şahin olayı gibi
-28 Şubat’taki irtica tiyatrosu gibi
-Laiklik elden gidiyor yaygarası gibi
-Demokrat Parti’nin gençleri kıyma
makinesinden geçirdiği palavrası gibi,
-Ermenilere soykırım uygulandığı yalanı gibi
-Abdülhamit’in despot olduğu yalanı gibi
*Mesele ağaç meselesidir, denmesi de yalandır
*Gezi parkının yerine AVM yapılacağı da yalandır
*Polisin sert müdahale ettiği de yalandır
*Tayyip’in diktatör olduğu da yalandır
*Mahalle baskısı da yalandır
*İçki içmenin yasaklandığı da yalandır
*Yaşam tarzlarına müdahale de yalandır
*Hülasa bunların hayatları yalandır.
Gerçek olan ise ayağındaki prangaları kıran Türkiye’nin, eskinin uysal çocuğu olan Türkiye’nin, akıl baliğ olması ve ağa babaların tembihlerini tutmamasıdır.
Taksimde ortaya çıkan talepler şiddet içermedikçe meşrudur gibi bir avuntuya kapılmak en büyük safdilliktir.
Başladığı günden beri ve hatta iddia ediyorum başlamadan önce, yani kurgulandığı günden beri tek bir masum talep içermiyor bu gösteriler. Gezi parkı direnişi diye bir mit yaratıp, oluşturulan gazla her türlü gâvurluğu yapmak, amaçlanan işte bu.
“Gezi parkındaki çevre duyarlılığını istismar etmeye hazır yabancı odaklar var, aman gençler alet olmayın” diye ortalıklarda dolaşan eziklere sesleniyorum: Ne çevresi kardeşim, ne duyarlılığı, ne demokratik talebi yav! Bi uyanıverin! Oyun büyük.
Oyun büyük dediysek de senaryo hep aynı. Bildiğiniz 200 Yıllık temcit pilavı. Ne 200 Yılı belki de insanlık tarihi kadar eski. Hak ve batıl var olduğu günden beri hep aynı senaryo.
Alet olmayın aman ha, dediğiniz şuursuzlar var ya. Onlar alet olmaya dünden teşnedirler. Bunların alet olmaya teşneliği atalarından mirastır.
Çünkü bunlar gavur kucağında tanzimattan beri oturuyorlar. Hem öyle kimsenin kimseyi kandırdığı falan yok. Kendileri gidip gönüllü oturuyorlar gavurun kucağına. Yeter ki bu hükümet gitsin de kimin kucağına oturduğumuzun hiçbir ehemniyeti yok diye düşünürler bunlar. Çünkü bunların babaları da dedeleri de böyleydi. Aksini beklemek saflık zaten.
O kucaklara çok uzun süre mesken tutan üniformalı uğursuzların yaşayanları şimdilerde Silivri’de meskundurlar. Bu aralar dışarıda üniformalı bulunamayınca bu cibilliyetsiz zibidilerden medet umuluyor.
“Biraz daha zaman verilseydi gençlere, demokrasi azıcık yol alırdı” falan filan diyen sahtekârlara da diyorum ki. O pisliklerin oradan atılması hususunda çok geç kalınmıştır çok.
Medyanın, sanatçıların, partilerin, halkın, yazar-çizer takımının, ak gözün, kara gözün durumu da süreç içinde netleşti. Karşı çıkanlar, yarım ağız destek verenler, sessiz sedasız bekleyenler, rüzgârın yönü ne tarafa dönerse o tarafa dönecek olanlar, iyice anlaşıldı. Kimlerin kıçı-başı ayrı oynuyor o da netleşti.
Yani….
Yanisi şu; asla gevşeme, uyanık kal. Yoksa rüyana bile girip her türlü kutsalına el uzatacak bu uğursuz zibidiler. Senin hayat tarzına, değerlerine, ruhuna, bedenine, yaşamına saygıları yok bu uğursuz zibidilerin. Senin varlığına tahammülleri yok anlatabildim mi? Tanzimattan beri zerre değişiklik yok bunlarda. Ülke Türkiye olunca, hiçbir başarı cezasız kalmıyor.
Yapılacak çok iş var anlayacağınız. Türk’e bu dünyada rahat yok. Bunu belleyemediniz mi daha? Haydi, toparlanın gitmiyoruz.