Bu Milletin en büyük düşmanı, şüphesiz ki riyakârlıktır.
Riyakârlık, net bir şekilde ikiyüzlülüktür ve zâhirde olana inanma tavrını alışkanlık haline getiren mâsum insanlar için en tehlikeli düşmandır.
Zihninin gerisinde tilkiler koşturan riyakârların mesleği, tilki çobanlığının yanında hırsızlığa refâkatçiliktir.
Bu tilki çobanlarının ilk hırsızlığı, samimi insanların güvenidir. Çaldıkları bu güveni, diğer işlerinde kredi olarak kullanan bu çobanlar, tilki sürüsünü de peyderpey artırırlar.
Tilki çobanlarının kaçırmadığı fırsatlardan biri de mâsumiyettir. Mâsum insanları, ellerinde oyuncağa dönüştüren bu çobanların utanma hissi de yoktur.
Yüzleri keçe gibidir.
Tilki çobanlarının, iyi yaptıkları bir diğer iş de yalancılıktır. Bin yalanı bir paraya satan bu çobanların günlük cirosu, hiç de azımsanacak rakamlar değildir.
Yalanın sürümünden kazanan tilki çobanları, böylelikle her kümesin yolunu ve sırrını da öğrenmenin sevinciyle günlerini el ovuşturarak geçirirler.
Millet olarak içinden geçtiğimiz şu kritik günlerde, mevzubahis tilki çobanlarının sayısının çokluğu, hepimizin dikkatini çekmiş olmalı.
Sürüsüne bereket, deriz ya; o biçim.
İçinde bulunduğumuz bu zor zamanlarda, en kurnaz tilkilerini her kümeste oynatan bu çobanların kümes yararına hizmet ettiklerini, kümesin neşesi ile görevli olduklarını düşünenimiz var ise, bir daha düşünsün.
Düşünsün ki, kümes eğlencesinin bedelinin, tavuklardan olmak olacağını anlasın.
Her tilkinin ağzında cicili bicili laflar, ballı şekerli iltifatlar tek bir maksada matuf.
Bin yalanı bir sofrada gıda olarak sunanların niyetleri, sofradakileri doyurmak değildir. Bu zehirli sofradan, bu Milletin kıymetli evlatları bir lokma dahi yiyemez.
Bu satırlarda şöyle demiştik: Bu Millet, algı denen nevzuhur kavrama pek kıymet vermez ama algısını yönetmeye çalışan tilki çobanları yüzünden de rahat yüzü görmez.
Bu çetrefilli çilenin çâresi, hep Allah’ın yardımı olmuştur ve bu yardımın sebebi şüphesiz ki Allah’ın bu Millet üzerindeki muradıdır.
Durduğumuz yer, söylediğimiz söz ve güvendiğimiz makam aynı kalacaktır.
Bin tilki çobanına karşı bir dua, bin yalana karşı bir mâsumiyet, bin hırsıza karşı bir kilit…
Bir de şu husus var ki, sevincimizdir: Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkânıdır. Kürkçü dükkânında bu tilkilere yeniden can verip besleyecek değiliz ya…
Tilkiler, çobana geri dönmeyeceğine göre, tilki çobanları da sürüsünü kaybeden müflis bezirgânlara dönecektir.
Bin tilki çobanı, yüz bin algıya hizmet etse de, aldırmamalı, mâsumiyetimizi koruyup, köşe taşlarımızı yerinden kaldırmamalıyız.
Bilmeliyiz ki, taş yerinde ağırdır.
Milletini Devletiyle kucaklaştıran bu köşe taşı insanları, tilki çobanlarına kurban etmemeliyiz.
Kurnaz tilkilerin tatlı yalanları, sufle yapan çobanlarını sevindirir ama bu yalanlara inanırsak, bizi sürüm sürüm süründürür.
Bir süredir başımızı kaldırdık ve etrafta olup bitenlere söz söyler olduk.
Suriye, Libya, Doğu Akdeniz, Adalar, Ermenistan ve Yunanistan’ın şımarıklığı ve Fransa’nın sömürge hasreti…
İngilizlerin sinsi siyaseti ve ekonomimize yapılan saldırılar…
Terör devleti ABD’nin başkan adayının yumurtladıkları…
Bütün bunlar, ‘bize uyku haramdır’ dememiz için yeterli olsa gerek.
Dünya beşten büyüktür, diyerek birilerinin samimiyetsizliğini yüzlerine vurduğumuzdan bu yana, tilkilerin abileri olan sırtlanlar, yüzümüze sırıtıp, arkamızdan fırsat kollamaktadırlar.
Bu sırtlanların öne sürdüğü tilkiler ve satın aldıkları tilki çobanları, vazifeye devam ediyorlar. Ne zaman, bu tilkiler elden ayaktan ve gözden düşerse, tilki çobanları da kendi közlerine düşerse, sırtlanlar bizzat devreye girecektir, unutmayalım.
Bunu bilerek uyanık, gayretli ve ferâsetli olmak zorundayız.
Adâletli bir aslandık, yara aldık yüzyıl önce ama ölmedik. Yaramızı sardıkça kuvvetleneceğiz. Kuvvetlendikçe, birbirimize kenetleneceğiz. Yuvamızı, tilki çobanlarının kurnaz tilkilerine karşı kilitleyeceğiz ve bu Millete liderlik eden insanları sırtlanlara yem etmeyeceğiz.
Bilelim ki, kolunda kardeşleri ile devriye atan aslana bin sırtlan sırtaramaz.
Sabır, gayret ve ferâset…
Düşmanımız bin, dostumuz birdir. Bir olan Allah, dostluğunu devam ettirdiği müddetçe bu Millete ölüm yoktur, zulüm yoktur. Böyle inanıyoruz.
18 Mart 1915’te, İngiliz General Hamilton, Türklerle Allah’ın dostluğunu bitiremezsek, bu Türkleri kimse yenemez, demiş. Ne çabuk unuttuk bu güzelliği?
Bize düşen; tilki çobanlarına karşı uyanık olmak, kurnaz tilkilerine karşı sabahı uyanık karşılamaktır.
Yüz yıl önce Musul ve Kerkük’te eğdiğimiz başımızı şimdi Akdeniz açıklarında kaldırmış durumdayız ve mavi vatan kavramına hepimiz sahip çıkmak zorundayız.
Tedbirimiz, ferâset ve vefâdır. Devletiyle Milletini kucaklaştıran insanlara vefâmız, bir bilinmezliğe karşı kalkanımız olacaktır.
Kendi içimizde, birbirimizi düzeltmek için sürdürdüğümüz kavgamızı bırakalım demiyorum ama bu kavgayı tehir etmezsek, bizi saran kuşatmayı yarmanın maliyeti, belimizi bükebilir.
Allah korusun.