Terörün Sonu Gelir mi?

Hakan Bahçeci

Ülkedeki terör faaliyetlerinden en büyüğü sona erecekmiş gibi görünüyor. En azından estirilen hava böyle. Kürtleri temsil etmediği net olarak anlaşılan, kökeninde derin hesaplaşmaların olduğunu düşündüğüm silahlı yapılanma; kendisine yapılan “silahlar sussun” çağrısına uyarsa sınır dışına çıkacak. Böyle olursa, iş daha yeni başlamış demektir. Belki de en başa dönüp, tarihe yeniden bakmak gerekecek; “terör nedir, nasıl beslenip büyür, neden ve nasıl oluştu bu örgüt, kiminle dirsek bağları vardı, devlet içinde uzantıları var mı” soruları cevaplanmalı ve elbet en önemli soru, hangi beynelmilel yapının taşeronluğunu yaptılar?

Yukarıda sorduğum ilk sorunun cevabını aramakla başlamış olayım ben; terör nedir, nasıl beslenip büyür? “Terör” hakkında yazmak çok zor ve aslında çok kolaydır. Durduğunuz yere göre, ya tam bir karşı duruşla lanetler, “yok olsun dersiniz” ya da işi yumuşatmaya ve tavsatmaya yönelirsiniz. Her iki durumda da, eğer gerçekten bir terör yapılanması varsa, bu durumdan memnun kalacak, “işte başardım, beni yazıyorlar bak!” diyecektir.

Hatırladığım kadarıyla dünya tarihinde kabul edilen ilk terör eylemleri, M.S. altmışlı yıllarda dini bir mezhep olarak bilinen Sicariiler tarafından gerçekleştirilmişti. Modern zamanların eylemlerine benzer eylemlerle anılan tanınmış en önemli terör yapılanması ise, Ahmet SABBAH adında bir elebaşının liderliğini sürdürdüğü Haşhaşiler tarafından kurulmuştur. Bunların uyuşturucu madde bağımlısı olduğu söylenir. Eylemlerine giderken akıllarının başında olmadığı, böylelikle yaptıklarına sınır koymadıkları rivayet edilir. Her iki yapılanmanın da kendine özgü alışkanlılar ve imgeler beslediği muhakkak.

Devlet terörünün de dünya tarihinde örneklerine rastlamaktayız. Fransa İhtilalından sonra, milliyetçilik akımlarının hızla yayılması ve ardından şekillenen devlet mekanizmaları, varlıklarını kabullendirmek ve güçlerini sınamak için terörist oluşumlara karışmadan edemediler. Kuruluşunu bizzat bu tür bir yapılanmaya borçlu olan bir Ortadoğu devleti ise varlığını halen devam ettirmektedir.

Esasen ben, her zaman bahsettiğim dünya sisteminin terör zihniyeti üzerinden beslendiği kanaatindeyim. Sistem, kendi varlığının devamı ve gücünün sürekli dinamik durmasını temin için, “var” olduğunu gösterme ihtiyacı duyuyor. Bu ihtiyacı gidermek için gücünü deneyeceği bir başka güce ihtiyaç duyulduğunda, “terör” kartını kullanıyor. Bir bilgisayar oyunu gibi, eğer oyunda bir kahramanı canlandırıyorsanız mutlaka bir düşmanı yenmek zorundasınız.

Terörün oluşma sebepleri oldukça fazla, ekonomik, sosyal, sınıfsal, ırksal, politik pek çok sebep bulmak mümkün. Bunlardan en temel ikisi sanırım, sosyoekonomik sebeptir. Ekonomik sebepler düzeleceğe benzemiyor, çünkü dünya sistemi birilerini aç bırakırken, diğerlerini alabildiğine zengin ediyor. Sosyal sebepler düzeltilebilir mi? Bu da ancak din ve ahlak ilkeleriyle mümkün olabilir bence. Onlar da silinmeye çalışılıyor zaten.

Terör eylemleri, korkutmaya, reklam yapmaya, tehditle pazarlık yapmaya, şantaj yapmaya dayanan türlü yollar kullanıyor. En ileri noktaları, toplu insan katliamları. Bu yollarla, toplumda oluşturdukları korku ve şüphe eşiğini her an yüksek tutmaya çabalıyorlar. Bunun için ellerinde yeterli enstrüman var. “Bunları nereden buluyorlar?” belki dikkat çekici sorulardan biri bu olsa gerek. Medya gücüne sahip olabiliyorlar, propaganda araçları var, eğitim alıp verebiliyorlar, insan kaçakçılığını, uyuşturucu ticaretini yönlendiriyorlar ve en vahimi, alım satımı zor ve yasak olan silahları çok rahat temin edebiliyorlar. Bu yapılanmalara saydığımız imkanları verenler bu alış verişten milyonlarca Dolar para kazanıyorlar. Ve bunlar, sistemin en baba adamları. Hangi biri ister, terör bitsin…

Silahı üreten, terörist eylemlerde kullanılacak silahı da, ona karşı koyacak savunma silahını da ayrı ayrı planlayıp, üretiyor. Uyuşturucu vb. maddeler piyasaya çıkmak için alan arıyor. Kimi coğrafyalarda huzur ve barışın sağlanması konjonktüre(!) uymuyor. Tüm bunlar ve dahası için teröristten başkası iş görmüyor.