Güneydoğu’da özellikle Cizre, Silopi ve Sur’da yoğunlaşan terör operasyonlarında, sona gelindiğine yönelik haberler kamuoyuna yansıdı.
Söz konusu bu ilçelerde 1000’e yakın terörist etkisiz hale getirildi, mikro ölçekli lokasyonlarda ise direnişin PKK’nın etkin kadroların olmasından dolayı yaşandığı tahmin ediliyor, lakin bu onların son çırpınışları olmasından öteye bir anlam ifade etmeyecek.
Yaşanan bu operasyonlarda, yürekleri dağlayan şehit haberleri gelmesi en üzücü bir durum olmakla birlikte bize bazı eksikliklerimizi de aşikâr ettiği bir gerçektir… Bunların başında ise, TSK’nin bizzat açıkladığı silah sesi analiziyle keskin nişancının yerini tespit eden optik hedef tespit sistemleri, balistik miğferler, köşeli silahlar ve mikro insansız hava araçları geliyor.
Bu üç ilçede operasyonların sona yaklaşmış olması her ne kadar sevindirici ise de, buna benzer olayların Nusaybin başta olmak üzere diğer ilçelerde yaşanma ihtimali üzerine söylentiler mevzu bahistir. Bu tür olayları en kısa sürede etkisiz hale getirebilmek için de, öncelikle bölgede görev yapan asker ve polislerimizin bahsi geçen en modern teknolojik harp teçhizatlarıyla donatılması gerekmektedir.
İkinci olarak yapılması gereken ise, PYD’nin yerleştiği Suriye’nin kuzey bölgesinden, batılı devletlerin güya DAEŞ’le mücadele için verdiği silahların PKK’ya transfer edilmesinin önüne geçilmesidir. Cizre, Sur ve Silopi’deki mühimmat yığınağının, Türkiye-Suriye sınırına kazılan tüneller sayesinde kolaylıkla geçirildiği dile getirilen hususlardan biridir.
Ülkemize yönelen tehditlerin, kaynağında yok edilmesi güvenlik önlemleri bakımından daha kolay ve önemli olması sebebiyle, PYD’nin PKK’ya silah transfer merkezi olarak kullanıldığı noktaların havadan ve karadan ivedilikle imha edilmesi icap etmektedir.
Bu seçeneğin önündeki en büyük engelin ise Rusya olduğu herkesin malumudur. Geçtiğimiz birkaç gün içinde Rus makamlarınca açıklanan ‘’Suriye’deki Hmeymim hava üssünde Rus avcı uçaklarının ani kalkışa hazır olarak bekletildikleri’’ haberi, sizce kim için bir gözdağıdır? Savaş uçağı olmayan DAEŞ’e mi, yoksa Türkmenlere mi? Elbette ki, mesaj verdikleri ülke Türkiye’dir…
Devletimiz elbette tüm bunları görüyor, biliyor ve bu duruma karşı hem kendi tedbirlerini alıyor hem de uluslar arası arenada birtakım ülkelerle stratejik işbirlikleri geliştiriyor. Bunlardan en öne çıkanı bilindiği üzere Suudi Arabistan ile yapılan görüşmelerdir… Suudi yetkililerin DAEŞ’le mücadele için kara harekâtına dair yaptığı açıklamanın büyük yankı uyandırdığını, Rusya,Suriye ve İran yetkililerinin tepkilerinden anlamak hakeza mümkündür.
Güneydoğu’da yaşadığımız bu terör sorunun, Kürt meselesi olarak telakki edilmesi, hayati anlamda bir yanlışa sebebiyet verecek kadar mühimdir. Yaşadığımız bu sorun, ülkemizi bölmek isteyenlerin, Türkiye’yi, Suriyelileştirmek isteyenlerin açtığı, desteklediği ve devam ettirdiği bir savaştır. Amaçları Kürtlere bir devlet vermekten ziyade, böl-parçala-yönet formülünce, küresel güçlerin egemenliklerini garanti altına alma mücadelesidir.
Hülasa mevcut durum her ne kadar karamsar gibi tezahür etse de, işin aslı pek de öyle değil. Suriye Türkmen bölgesinde öldürülen 4 Rus general ile ilgili olarak konuşan Rus Genel Kurmay Başkanı Valeri Gerasımov ‘’…Görülüyor ki, sahada yani Suriye topraklarının her bir köşesinde Türkler çok etkililer.’’ En yetkili Rus Askeri makamından bu sözlerin duyulması elbette önemli bir gelişmedir…
Ayrıca ülke olarak böylesine zorlu bir sürecin içerisinden geçerken, Parlamento dışında kalan Bülent Arınç’ın, milletimizin umut olarak sarıldığı Ak Parti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alan sözleri, büyük bir hayal kırıklığına sebebiyet verecek mahiyettedir. Bu dönem nefsi hareket ederek ayrışmaya çabalamaktan ziyade, birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacın olduğu ve buna göre hareket edilmesi gereken bir zaman dilimidir. Ülkesini gerçekten sevenler de böyle zamanlarda belli olmaz mı zaten?
Rabbim devletimize zeval vermesin, Milletimizin birliğini ve beraberliğini daim eylesin;
Selametle…