ABD’de daha 90’larda önümüzdeki on yılların terör yılları olacağının işaretlerini vermişti. Bu işaretler öncelikle ABD’li düşünce adamları, aydınları vasıtasıyla dünyaya duyurulur. Biz bazı düşünce adamlarının teorilerinin yahut öngörülerinin ne kadar isabetli olduğunu düşünürüz. Kahin lakaplı ekonomistler, Sovyetlerin yıkılacağını önceden ilan eden uluslararası ilişkiler uzmanları, yükselen İslam fundemantalizmi sonucu dünyanın medeniyetler çatışmasına gittiğini ileri süren aydınlar.. Aslında bu teoriler ABD tarafından hazırlanan bir planın adım adım devreye girmesinden ibarettir. Tüm dünya bundan sonra bu ve benzeri adamların sözlerini ciddiye almak zorunda kalır. Nihayetinde ABD sadece düşünce adamlarının ortaya attığı düşüncelerle bile dünyayı istediği şekilde dizayn etme gücüne ulaşmış olmaktadır.
Bu minvalde ABD’de yayınlanan bir kitapta şunu okuduğumu hatırlıyorum, kapitalizmin nihai zaferi ile kapitalist-liberal ekonomi tüm dünyayı hakimiyeti altına alacak, bu arada özelleştirmeler gittikçe yaygınlaşacak, devlet elini ekonomiden çekecek ve önemli bir ayrıntı olarak, askerlik hizmetleri de özelleştirmeden etkilenecek, artık devletler askeri operasyonları için doğrudan ordu teşekkül etmek ve kendi askeri ile savaşmak yerine terör örgütlerinden hizmet satın alacaklar.
Bugün coğrafyamızda yaşananları değerlendirmeye çalıştığımızda bu satın alınan “hizmet”in hangi boyutlara geldiği ortaya çıkmaktadır. Dünyanın merkezi olan kadim coğrafyamız taşeron terör örgütleri tarafından dizayn edilmeye çalışılmakta. Her taşeron örgüt büyük devletlerden ihale kapma mücadelesinde, bu ihaleyi kapmak için fiyat kırmaktan çekinmiyorlar. Ben daha ucuza daha fazla Müslüman öldürürüm, daha fazla insanı yerinden yurdundan ederim, daha çok şehrin yıkılmasına sebep olurum ve daha fazla sayıda intihar eylemcisi görevlendiririm…
Ankara’da patlayan bombalar da ihale alan bir taşeronun işi. Asıl önemli olan bombanın pimini çeken elden ziyade arkasındaki iş veren güçlü devletin/lerin kim olduğu ve ne istediği. Bugünün dünyasında terör örgütleri özünden kopmuştur. Eski terör örgütlerinin doğru ya da yanlış, haklı ya da haksız inandığı ve uğruna mücadele ettiği bir ideolojisi, dini, inancı, değeri, kitlesi vardı. Bugünkü örgütler tamamen kapitalist mantıkla başta para olmak üzere her türlü menfaat temini peşinde mücadele eden bayağı taşeronlar halini almışlardır. Bu sebeple artık PKK’nın ne Kürtlerle, ne de coğrafyamız ile herhangi bir bağı bulunmamaktadır. Yaptığı eylemlerin, Kürt halkının faydasına ya da zararına olması PKK için önem arz etmemektedir. PKK için önemli olan ihalesini aldığı efendisinin buyrukları doğrultusunda Türkiye’ye zarar vermektir.
Türk milleti, 80 milyona yaklaşan nüfusunun tamamı ile bu oyunu görmeli, bu örgütlerin bu topraklarla, bu toprağın insanı ile kültürü, dini, inancı ile herhangi bir ortak yanı kalmadığını, basit bir taşeron olduklarını kabul etmeliyiz.
Türkiye’nin güçsüzleşmesinin hedeflendiği ortadadır. Bu coğrafyada yaşayan herkes şunu bilmelidir ki, Türkiye düşerse tüm coğrafya düşer, Türkler yıkılırsa tüm halklar yıkılır, İstanbul, Ankara yanarsa, Diyarbakır, Halep, Kudüs, Mekke yanar…. 100 sene önce yaşananlar ortada, Osmanlı yıkıldığında Osmanlıyı yıkmak için mücadele edenlere huzur gelmedi, Batılı efendilerinin taahhüt ettiği krallıklar, ülkeler, iktidarlar da gelmedi. Devlet kuranlar da huzuru bulamadılar, iktidara gelenler rahat yüzü görmediler.. Osmanlı’nın laneti tüm coğrafyayı kapladı ve Osmanlı’nın yıkılmasında emeği olan herkes hala bedel ödemeye devam ediyor. Bugün de Türkiye’nin yanında durmayanlar, onu yıkmak için ihanet içinde bulunanlar bunun bedelini bir asır daha ödemek zorunda kalırlar.