TEPKİLERİMİZ BİZİM Mİ?

Fatma Betül Felhan

İlginç bir başlık gelebilir ilk bakıldığında fakat aslında değil. Evet, tepkilerimiz bizim mi?

 Bir şeye tepki gösterirken gerçekten inandığımız için mi, yoksa birileri tepki göstermemizi istediği için mi bunu yapıyoruz? Uzun zamandır üzerinde düşündüğüm ve gözlem yaptığım bir şey bu.

Etrafımdaki insanların tepkilerini ölçmeye çalışıyorum. Çoğu tepki gösterdiği şeyi idrak bile edememiş. Mesela A Partisinden biri sırf B partisinden nefret ettiği için, B Partisinin Müslümanlar adına yaptığı bir güzelliği kabul etmeyip karşı çıkabiliyor. Ki bu bahsettiğimiz insan Müslüman olup dindar denecek seviyede.

Diğer taraftan B Partisinden biri dini tekelinde sanıp sırf partisinin propagandası bazen İslam dışı olan kişiyi tekfir edip kendince aforoz edebiliyor hatta Allah’ın evi olan camiden uzaklaştırabiliyor. Diğeri Müslüman olduğu halde Peygamber Efendimizle dalga geçen bir dergiyi alıp savunmasını yapabiliyor. Bunları hemen hemen her gün yaşıyoruz aslında. Müslümanlardan bahsediyorum hem de. Tepki veriyoruz ama kime göre, neye göre tepki?

Hemen hemen bütün yazılarımda vurguladığım gibi beyinlerimiz durmuş, satılmış. Kimin için ne için tepki gösterdiğimizi bilmiyoruz sadece bize denileni yapıyoruz. Algımız bizimle oyun oynuyor. Daha doğrusu dış güçlerle algımız yanlış kanallara çekiliyor. Peki, biz bundan rahatsız mıyız?

Yukarıda bahsettiğim insanlarla konuştum ve bu tepkileri neden verdiklerini anlamaya çalıştım. Ve gördüm ki altı tamamen boş. Neden tepki verdiğini bile bilmiyor. Kendi zümresindeki kişi aynı şeyi yapınca kendince mantıklı açıklamasını yaparken diğer zümreden biri aynı şekilde davranınca vatan haini sayılıyor.

Tepkilerimizin yönünü belirleyen ise belli bir zümreye ait olup olmadığı irdeleyen bakış açısı… Aşırı sevgi ve aşırı nefret! Bunun da sebebi yok. Neden sevdiğini veya neden nefret ettiğini bilmeyen yığınlarca insan. Hâlbuki Rahmet Peygamberi: ’’Sevgide de nefrette de aşırıya gitmeyin. Bir gün gelir aşırı sevdiğiniz insandan nefret eder, nefret ettiğiniz insanı da seversiniz.’’ Mealindeki Hadis-i Şerifi söylememiş miydi?

Sevgi ve nefretimizde kimi kıstas aldığımız da önemli tabi; Allah için sevmek veya O’nun için nefret etmek yerine bizi kukla gibi kullanan yaratılanların dediğini yapmak çok gülünç değil mi?

Sevgimizde de nefretimizde de aşırıya gidip helakı hak etmedik mi? İnsanları karakterleriyle değil de bulundukları zümrelere göre ayırıp kendi kendimize İslami ve ya İslam dışı tasniflerde bulunduk. Sevdiğimiz zümrenin insanını- ki asla hak etmediği halde- göklere çıkarırken, sevmediğimiz zümrenin insanını- ki gerçek bir Müslüman dahi olsa- yerin dibine geçirmedik mi?

 Allah’ın ve Peygamberinin sözünün önüne onların sözünü geçirdik. Hem de benliğimizin sahibi sürekli olarak bize ‘’Akletmez misin, Düşünmez misiniz?’’ dediği halde yaptık. Düşünmenin aydınlığı yerine cehaletin karanlığını seçip o karanlıkta kaybolmaya kendimizi mahkûm ettik.

Rabbim bizi karanlıktan çıkarıp ‘’Düşünmez misiniz’’ hitabının muhatabı eyleyip sevgimizde de nefretimizde O’nu kıstas almamızı sağlasın. Âmin.

Vesselam…