Her yıl Miladi Yılbaşında temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp sunulan tartışmalara bakınca, ister istemez “Tarih tekerrürden ibaret” sözünün haklılığını düşünüyor insan. Her yıl olduğu gibi, Yılbaşı tartışmaları bu yıl da gündemde. Bu yıl da kaşıklar havada uçuşuyor. Her yıl olduğu gibi bu yıl da benim kafam karışık. Okudukça, izledikçe kafa karışıklığım artıyor üstelik. Sorular sorular üstüne… Çıldırmamak elde değil. “Seni de kaybettik!” demeyecekseniz lütfen okuyun.
İşte sorular:
-Türkiyeli bir Müslüman için Miladi Yılbaşı, kendi ülkesinde, resmi anlamda “bir yılın bitip diğer bir yılın başlaması” dışında bir anlam içeriyor mu? İçeriyorsa bu anlamlar nelerdir?
-Allah’ın "Ey iman edenler! Eğer Allah’ın ayetlerini inkâr edenlere uyarsanız, sizi gerisin geriye (küfre) döndürürler, o zaman da büsbütün hüsrana uğrayıp kaybedenlerden olursunuz."(1) buyruğunun ve Hz. Peygamber’in (s.a.) “Bir topluma benzemeye çalışan kimse o toplumdan olur.”(2); buyruğunun –ve benzeri buyrukların- Noel ve Yılbaşı kutlamalarıyla ilgisi var mıdır? Mesela, bu ifadeler asimilasyon, transformasyon ve yabancılaşmaya karşı, “Müslüman” özgün kimliğini ve duruşunu koruma ile ilgili bir uyarı olabilir mi?
Hz. Peygamber’in “Siz mutlaka sizden öncekilerin yollarını karış karış, arşın arşın izleyeceksiniz. Öyle ki onlar bir kelerin deliğine girseler, siz de onlara uyacaksınız." uyarısı ve bu uyarı sonucu; "Ey Allah'ın Rasûlü! Bunlar (bu izleyeceklerimiz) Yahudi ve Hıristiyanlar mı?" şeklindeki soruya, "Ya kimler olacak?"(3) şeklinde verdiği cevap bugün ne anlam ifade etmektedir? Bu uyarının muhatabı olan Müslümanlar yalnızca Hz. Peygamber’in (s.a.v.) çağdaşı olan Müslümanlar mıdır? "(İnançta ve amelde) Bizden başkasına benzemeye özenen bizden değildir."(4) buyuran Hz. Peygamber (s.a.v.), aramızda olsaydı Noel Yortusu’nu ve Yılbaşı’nı kutlar mıydı?
-İlericilik, çağdaşlık gibi oldukça renkli kavramların gölgesinde, hayatın tüm alanlarında Batıyı adım adım izleme gayretinde olan ülkemizin, cep telefonunu dahi dışarıdan alması… (v.s.) girdiğimiz keler deliğinin derinliği ve hangi coğrafyada yer aldığı konusunda ipuçları taşıyor mu? Yoksa bunu tespit için –mutlaka- Batılı uzman bir ekip tarafından modern bir laboratuvarda yapılmış toprak tahliline ihtiyaç var mıdır?
-Müslüman Alimlerin, -Yukarıda geçen referanslar ve benzerlerini dikkate alarak- dinlerinin-inançlarının gereği ve ifadesi olan, onları başkalarından ayıran Gayrimüslimlere özgü bayram, tören ve günlerine Müslümanların katılmalarını/kutlamalarını, İslam hukuk ve ahlakına aykırı bulup yasaklamaları(5) abesle iştigal midir? Değilse, %90 küsuru Müslüman olan ülkemizde yaşanan bu Noel ve Yılbaşı kutlamalarının anlamı nedir?
-İslam inanç ve ahlâkına aykırı -İçkili dansözlü v.s.- kutlamalara katılan Müslümanların mevcudiyeti; -bu tür kutlamalara Allah ve Rasulü (s.a.v.) razı olmayacaklarına göre- “Yalancı Peygamber Müseylime”nin hâlâ yaşayıp yaşamadığı konusunda kafa yormayı gerektirir mi? Yoksa hiç kafa yormadan “eğlenmenin neresi kötü(!)” ya da “asıl önemli olan kalp temizliğidir” deyip yola devam mı etmeli? Şayet bu şekilde yola devam edeceksek; “falan hacı ama şerefsiz, filan hoca ama üçkâğıtçı…” türünden anlamlı(!) cümleler serdetmemiz de gerekir mi?
-Yakın tarihimizde, ülkemizi bütün anlamlarıyla işgal eden Batılılara duyulan hayranlığın “Katiline âşık olan maktul” ile bir ilişkisi var mıdır? -İçinde aşk kelimesi geçtiğine göre- bu konuda bir dizi yapılsa izlenme oranı yüzde kaç olur?
-Küreselleşmenin, Arapça “Kürra” (top) kelimesi ile bir ilgisi var mıdır? Varsa; bu durumda “küreselleşme” ne anlama gelmektedir? Hıristiyan Batı’nın, Küreselleşme –ve benzeri- adı altında -bizzat işgal etme yanında- kendi kültür ve değerlerini başka ülkelere süslü ambalajlar içinde sunması, kültürel bir emperyalizm anlamına gelir mi? Yoksa Batı, “Bizim kültürü şahanemizden zavallı ülkeler de istifade etsinler, böylece gelişip ilerlesinler.” düşüncesinde olan kurtarıcı bir melek midir?
-Müslümanlara özgü herhangi bir gün Batı Ülkelerinde, ülke çapında kutlanıyor mu? Kutlanıyorsa niçin kutlanıyor? Kutlanan bu gün/günler hangi günlerdir, kutlayan ülke/ülkeler hangi ülkelerdir? Kutlanmıyorsa, bunun sebebi ne olabilir?
-Bir Peygamberin doğum günü kutlanır mı? Kutlanırsa; kutlama yapılırken mutlaka pasta yapıp mum yakmak, şerefe kadeh kaldırmak, maytap patlatıp koro halinde “Happy birdday to you” demek gerekir mi? Noel, –bazı kimselere göre- Hz. İsa’nın (a.s.) doğum günü ile alakalı ise; bugün hayatta olsaydı, Hz. İsa’nın (a.s.) –Allah’ın Peygamberi olarak- Noel Yortusu ve kutlamalarına tepkisi ne olurdu?
-Pagan (putperest) bir geleneğin Hıristiyanlığa eklemlenmesi olan Noel’i kutlayan Hıristiyan dünya ile pagan kültürü Hz. İbrahim’in öğretilerine karıştıran Mekkeli Müşriklerin bir yakınlığı olabilir mi? Bu konuda bilimsel bir araştırmaya ihtiyaç var mıdır?
-Noel Baba evli miydi? Gerçekten baba oldu mu? Gerçekten baba olduysa, kaç çocuk babası idi? Çocuklarının kaçı kız, kaçı erkek idi? Ya da –bacadan girmesini saymazsak- çocuklara bol bol hediyeler dağıtması nedeniyle ona “Baba Adam” demek uygun düşer mi? Ülkemize bir babalığı olmuş mudur? Şimdiye kadar bizim mahalleden hiçbir çocuğa hediye getirmemiş olması onun “Baba”lığına halel getirir mi? Yoksa Noel Baba aslında Müslüman mahallesinde -salyangoz satmayacak- geyikli kızağıyla arzı endam etmeyecek kadar baba bir adam mıdır?
-Hıristiyanlar Yılbaşı’nda neden başka bir hayvan değil de sadece hindi (turkey) keserler? Türkiye anlamına gelen “Turkey” ile hindi anlamına gelen “turkey” arasında bir bağlantı var mıdır? Türkiye’de yaşayan Müslümanların turkey (hindi) kesmesinin anlamı nedir? Böyle bir soru sahibini septik yapar mı?
-Çamları devirip süslemenin tarihi geçmişi nedir? Çam devirdikten sonra süslemek bir nevi özür ya da “çam devirme”yi aslında bir nevi bastırma, devrilen çamı süsleyerek hatayı örtbas etme ya da güzel gösterme şeklindeki yorum; zorlama bir zorum olur mu? Çevrecilerin Yılbaşı’nda kesilen çamlar konusundaki düşünceleri nelerdir?
“Her milletin kendisine mahsus örf ve adetleri, kendine göre millî özellikleri vardır. Hiçbir millet aynen diğer bir milletin taklitçisi olmamalıdır. Çünkü böyle bir millet, ne taklit ettiği milletin aynı olabilir, ne de kendi milliyeti içerisinde kalabilir.”(6) “Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak, evvelâ biz kendi benliğimize ve milletimize bu hürmeti hisseden, fikren, fiilen bütün iş ve hareketlerimizle gösterelim. Bilelim ki millî benliğini bulamayan milletler başka milletlerin avıdır.”(7) Modern Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal’in bu vecizelerinin anlamı nedir? Günümüz insanı için hangi mesajları içermektedir? Noel ve Yılbaşı’nın milletimiz için anlamı ve önemi nedir? 1 Ocak, hangi tarihi zaferi ya da değeri içeriyor? Mustafa Kemal’in bu sözlerinin “Karga kekliği taklit edeyim derken kendi yürüyüşünü unutmuş.” Atasözüyle bir alakası olabilir mi?
Yılbaşı gecesi Yer Küre’nin her yanında patlayan havai fişeklerin küresel ısınmayla bir bağlantısı olabilir mi? Mesela, odunu, kömürü olmayan fakir ve fukaranın ısınmasını sağlayabilecek kadar büyük bir enerjiye sahip midir? Malzemeden çalma, hile ve aldatma, havai fişeklere kadar uzanmış olabilir mi? Uzanmışsa, -özellikle kışın- durum zorluğu kat be kat artan fakir fukaranın sonu hakkında hangi ihtimaller söz konusudur?
-Yoksa mesele “Herkes özgürdür; dileyen kutlar dileyen kutlamaz…” deyip geçecek kadar basit midir? Bir Müslümanın böyle düşünmesi uygun mudur? Uygun diyorsak; bizi uygun olduğu sonucuna götürecek naslar nelerdir?
-Haramlardan uzak, kendi halinde alternatif bir Noel ve Yılbaşı kutlaması yapmak mümkün müdür? Hıristiyanların inançları gereği kutladıkları Noel ve Yılbaşı’nı Müslümanca kutlamak diye bir şey olabilir mi? Olabilirse neye göre olabilir? Müslüman’ı mutlaka böyle bir kutlamaya iten saik nedir, bu mecburiyet düşüncesi nereden kaynaklanmaktadır?
-Dahası: Bunca soru kafasına boca olmuş bir adam ümitsiz vak’a mıdır? Kendi haline bırakılması gereken bir mecnun mudur? Çağın ilerisinde, ortasında, gerisinde ya da neresinde kalmıştır? Nefsani tatmin için, sadece köşesinde kalem oynatan bir hevaperest midir yoksa? Kendi ülkesi ve insanı için hissettiği küçücük de olsa bir sorumluluk duygusu ve çabası yok mudur?
. . .
-Hz. Peygamber (s.a.v.) buyuruyor:
“Hiçbir kul, kıyamet gününde,
ömrünü nerede tükettiğinden,
ilmiyle ne gibi işler yaptığından,
malını nereden kazanıp nerede harcadığından,
vücudunu nerede yıprattığından sorulmadıkça
bulunduğu yerden kıpırdayamaz. ”(8)
-Kendi adıma- geride, kutlamayı hak edecek yıl/yıllar bıraktığımı düşünmüyorum… İşte beynimi asıl zonklatan soru/sorun bu…
“Allah’ım,
ömrümün en hayırlısı son ömrüm,
işlerimin en hayırlısı son işim,
günlerimin en hayırlısı Sana kavuştuğum gün olsun.”
(Amin)
Allah ellerin(m)izi bırakmasın.
Dipnotlar:
1. Al-i İmran suresi, 3/149.
2. Ahmed, II, 92; Ebu Davud, Libas 4.
3. Buhârî, İ'tisâm 14, Enbiyâ 50; Müslim, ilm 6; İbn Mâce, Fiten 17.
4. Tirmizî, Isti'zân, 7.
5. Bakınız: İslam Ansiklopedisi, Bayram maddesi, V, 260, Gayri Müslim maddesi, XIII, 424; Mansur Ali Nâsıf, et-Tâcü’l- Câmiu li’l-Usûl fî Ehâdîsi’r-Rasûl, Dersaadet, İstanbul, tarihsiz, I, 330, 9. Dipnot.
6. ATATÜRK, Mustafa Kemal, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, I-III, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1997, I, 154.
7. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, II, 147.
8. Tirmizî, Kıyamet 1.